Doğa, bağlanma sistemini çocukların hayatta kalmasının bir yolu olarak sunarken bu sistem içinde geliştirilen bağlar hem çocukluk hem yetişkinlik döneminde sevgi olarak hissedilir. Dolayısıyla, çocukların hayatta kalmaları buna bağlıymışçasına (ki bağlıdır da) ebeveynlerinin sevgisini elde etmeye çalışmaları o kadar da şaşılacak bir durum değildir. Yetişkinler de yakın ilişkilerinde (ve bu ilişkilerde sunulan sevgide) herhangi bir tehdit hissederse, benzer yoğunlukta bir kaygı ve acı verici bir üzüntü yaşarlar. Aynı zamanda kolayca üzülen ve ebeveynleri tarafından rahatlatılamayan çocukların yetişkinliklerinde de kolayca üzülme eğilimi göstermeleri ve romantik ilişkilerinde tutarlı, güvenilir bir rahatlama duygusu ve güven hissedememeleri de şaşırtıcı değildir.
Bir doğumu izlemek, bir mucizenin yaşanmasına şahitlik etmektir. Yeni doğum yapmış bir anne, bebeğine sarılmak ve onu koklamak için karşı konulmaz bir arzu duyar. İşte her insanın ilişki ve aşk hayatının hikayesi o andan itibaren yazılmaya başlar.
Canınızı acıtan şey aşkı kaybetmiş olmanız değil,kafanızın içindeki o destekleyici,kabullenici ve duygusal yakınlık gösteren kişinin hayalini kaybetmiş olmanızdır.
Çocukluk dönemindeki bakım verenleriniz güvenli barınak sağlamakta ne kadar tutarsız ve erişilmez olduysa, sizin de terk edilmekten korkma ihtimaliniz o kadar artacak ve hatta rahatlatlatılmak için partnerinize erişmeye bile çalışmayacaksınız.