Şuurlu bir toplum, kendi özünü ve aslını başka kültürlerle asla değiştirmez. Aksi durumda bu bir kültür erozyonunu ve kimlik kaybını beraberinde getirir. Aynı zamanda o toplumun sosyolojik düzeni bozulur.
Tunuslu âlim İbni Haldun (1332-1402) aklı tarif ederken, onu bir safkan ata benzetmiş ve:
"Ne kadar hızlı koşarsa koşsun ve ne kadar şaha kalkarsa kalksın etrafı dikenli tellerle çevrilidir, sınırlarının dışına çıkamaz"
Allahu Teâlâ (c.c) Kur'ân-ı Kerim'de 275 yerde: "Düşünmüyor musunuz?" buyururken, 200 yerde düşünmeyi emretmiş, 670 yerde ilimden bahsederek ilme teşvik etmiştir, "Ne kadar az düşünüyorsunuz?" buyurmak suretiyle kullarına sitem etmiştir.
Fatih Sultan Mehmed 7-8 yaşlarında iken, hocası Molla Güranî'nin odasının ışığını açık bulduğu için gittiği küçük Mehmed'e hocası "Şehzadem, ışığınız neden açıktır?" (Osmanlı teamülüne -kuralına- göre hoca da olsa şehzadeye adı ile hitap edemez, "Şehzadem" derdi.) diye tepki verince, küçük şehzade açıklayıcı bir cevap veremedi. (Birçok hocası olmakla beraber her şeyinden sorumlu olan hocası Molla Gürânî Kürdî hazretleri idi.) hocasına fena yakalanan Mehmed'in açıklamaları yetersiz olunca, hoca içeri girdi ve masa üzerinde haritalar görünce hayretle sordu: "Bunlar da nedir şehzadem?"
Cevap hem dehşet, hem de bir o kadar duygu yüklü idi. Mehmed: "Hocam, İstanbul'un fethini planlamaktan gözlerime uyku girmiyor" dedi. Elbette ki bu çocuk geleceğin fatihi olacaktı.
Hz. Ali (r.a) buyurdu ki: "Küçük parçalara hor bakmayın, bütünden haber verir."