Kayıp Aklın Peşinde, gerçek bir vaka hikayesi. İkinci Dünya Savaşı’da başından yaralanan bir adamın yaşama mücadelesi. Hafızasını kaybetmiş, görüş alanı bozulmuş, okumayı-yazmayı unutmuş, hatta organlarını bulamayan biri. Bacağını omzunun üstünde sanabiliyor.
Yaşayabilmek için bir günlük yazmaya çalışıyor. Hem hatırlamasına faydası olması için hem tıbbi araştırmalara. Tabii harfleri okumayı ve yazmayı yeniden öğrenmesi gerekiyor, düşünmeden yazdığında basit kelimeleri yapabildiğini fark ediyor. Ancak üzerine düşündüğünde anlamlar siliniyor, okuyamaz oluyor.
30 yıllık bir araştırma, günlük ve doktorun notları bir arada ilerliyor. Dili akademik değil. Olivier Sacks otuz yıllık bir vaka hikayesini ne Freud ne başka biri sunmamıştır diye belirtiyor. Detaylı bir önsözü var. Karısını Şapka Sanan Adam oldukça okunan bir kitap. Onu seven bunu da sever diyeyim. Sadece bu kitapta tek vaka var. Bana @oyaozaltin hediyesiydi, böylelikle dikkatimi çekti. İyi ki
Aleksandr R. Luriya, Sovyetler Birliği döneminde nöropsikolojinin kurucularından biri. 1932 yılında Sovyet yalan makinesinin de öncüsü olmuş. Luriya’ya “Psikolojinin Beethoven’i” ve “çok sesli psikolojinin yaratısı” deniliyormuş.