Dikkat ettiniz mi, bizde memurların çoğunun suratı hep asıktır. Halk hizmetinde olan bir insanın, halka surat asmasının anlamını bir türlü anlayamadım gitti.
Sonra yoksullara iyilik etmeye başlıyorum. Sömürdüğüm insanların çocuklarına bayram hediyesi çorap dağıtıyorum. Hasta işçiler için günde bir öğün piyaz verdiriyorum. Elinden topraklarını aldığım köylülere avuç avuç toprak dağıtıyorum. Yapmadığım iyilik kalmıyor. Herkes benden «Ne iyiliksever adam!» diye sözediyor.
— Çocuklar! Ahlâkın parayla pulla ilgisi yok. Tarihte öyle iyi ahlâklı insanlar vardır ki, açlıktan ölmüşlerdir. Ama ahlâklarına leke sürmemişlerdir.
— Öğretmenim, yâni bu ahlâk iyi bişey değil galiba...
Elimde iki belge var; Edebiyat Fakültesi Türkoloji ve Felsefe bölümü diploması. Tuvalet kâğıdının bile karaborsaya çıktığı bu çağda, elimdeki kapı kadar bu iki diploma kâğıdı hiçbir değer taşımıyor.
Memleketimizde görülen X hastalığı için Bilimsel Araştırma Kurulu iki aylık uzun ve yorucu araştırmasından sonra, “hastalığın denize akan lâğımlardan geldiği haberini yayıp halkın huzurunu kaçıranların, hastalığa tutulanların kendileri olduğunu meydana çıkarmıştır” dedi ve dağıldı.
Susun çocuklar. Bakın size kitaptan ahlâkın ne olduğunu okuyorum: "Ahlâk, toplum kurallarına, gelenek ve göreneklere aykırı davranmamak, yasalara karşı gelmemek, demektir." Anladınız değil mi? Çevrenizdeki çoğunluk, büyükleriniz ne yapıyorsa, siz de öyle yapacaksınız. Kalk bakayım Sunay. Karaborsacılık nasıl bişeydir?
-Çok iyi bişeydir öğretmenim.
-Çok iyi mi?
-Tabiî. Ahlâk kurallarına uygundur öğretmenim. Çünkü bir toplumda çoğunluğa aykırı davranmak ahlâksızlık olur. Onun için iyi ahlâk sahipleri karaborsacı olduğundan...
-O nasıl söz?
-Vallâ öyle öğretmenim. Kasap, bakkal, kömürcü, manav, hepsi karaborsa yapıyorlar. Bizim bir tanıdığımız var, çok zengin adam. Babam, onun karaborsa yaptığını söylüyordu. Geçenlerde onlara misafir gitmiştik. O adam da bana "her bişey ahlâkla elde edilir" dedi. Büyüyünce çok ahlâklı olacağım. Boyuna apartımanlarım olacak.