En Beğenilen Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye Sözleri ve Alıntıları
En Beğenilen Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Eğer ulusun yaşamı tehlikede değilse, savaş bir cinayettir. Türk ordusu, saldırı savaşları yapmak ve imparatorluklar kurmak için meydana gelmemiştir. Ordu yabancı çıkarların hizmetinde bir araç da olamaz."
Sayfa 112 - Alıntı: Horizont 2/1969, s. 18.Kitabı okudu
Mustafa Kemal, yanlış işitmemişti. Türk askerlerinin üstün savaş morali ve
dayanıklılığı karşısında, sayı bakımından daha güçlü olan Yunan
birliklerinin saldırı gücü kırılmıştı. Tutsak edilen bir Yunan askeri şöyle
dedi: ''Bize Ankara'nın saldırdığımız dağın ardında olduğunu söylediler. Oysa
16 gün geçti, henüz Ankara görünmüyordu.''Meydan savaşının bu
dönüm noktasına kadar Yunanlılar 18.000 ölü vermişlerdi. Türklerin ölü
sayısı 13 bindi. Mustafa Kemal karşı-saldırı buyruğunu verdi; önce cephenin
sağ kanadından.. Kısa bir topçu hazırlığından sonra Türk birlikleri ileri
atıldılar. Bununla birlikte, ancak günlerce sonra düşmanı dize getirmek
olanağı sağlandı. General Papulas, Türklerin sol kanatta yarık açmaları
halinde kendi ordusunun tümünü bekleyen tehlikeyi zamanında anladı. Bu
yüzden geri çekilme buyruğunu verdi. 13 Eylül'de Sakarya'nın doğusunda
tek bir Yunan askeri kalmamıştı. Çoğu eski çetelerden olan Türk süvarisi
düşmanın arkasına kadar sokuldu, demiryollarını, cephane ambarlarını ve
petrol depolarını havaya uçurdu. Düşman geride çok sayıda savaş malzemesi
bıraktı. Az kalsın bir Türk devriyesi Kral Konstantin'i tutsak ediyordu. Bu
korkulu durumdan sonra kral, güvenlik kaygısı içinde İzmir'e çekildi ve
vapurla Atina'ya döndü.
“Büyük Millet Meclisi hükümeti, milliyetçilik ruhu ile doludur. Bu hükümet gerçekçidir. Ulusu kayalara çarpan, bataklıklara gömen ve sonunda onu hayalci ülküler peşindeki çabalarla kurban ederek yok eden türden cinayetlerden kendini uzak tutan bir hükümettir." Bununla birlikte ulusal öncü güçler içinde Turancılık çok daha yaygındı ve Mustafa Kemal, Pantürkizmden uzaklaşmanın zorunlu olarak ortaya koyduğu iç politika sonuçlarına varmayı başarıncaya kadar büyük güçlükleri yenmek zorunda kalmıştı.
Atatürk, küçük halkların haklarını ayakları ile çiğneyen Mussolini'ye karşı duyduğu tiksintiyi hiç de saklamıyordu. Yabancı gazetecilerin karşısında şöyle dedi: “Bu kendini beğenmişlik dağının, masum Habeş 'yabanlarını' bir an bile duraksamadan yok edebilen, asker çizmesi giymiş bu sırtlanın dünyasında yaşamak zorunda kalmam üzücü değil midir?... Ben halkım için savaştım, ama her şeyden önce bu masum ‘yabanlar' için de savaştım."
En sonunda bu durum 1947'de Ankara'nın egemen çevrelerinin Kemal Atatürk'ün ilkelerinden kesinlikle vazgeçmesine ve Truman Doktrini çerçevesinde Amerikan Sermayesine bütün kapılarını açmasına kadar vardı.
Mustafa Kemal, Suriye'de yaptığı ilk birlik hizmeti sırasında Osmanlı hükümetinin uygulamalarını yaşayarak öğrendi. Askeri öğrencilerin coşkuyla tartıştıkları, kanlı gerçek karşısında donup kalıyordu. Durmadan bozulan bir yönetimin hizmetindeki Türk alayları, Arap köylerinde dolaşıyor, oralarda konaklıyor, halkın varını yoğunu yağma ediyor, yıkıma
Sultan halifenin, bütün hristiyanlara ve Avrupalılara karşı ''kutsal savaş'' hazırlığında olduğu düşüncesini demagojik bir ustalıkla yayıyorlardı. Din yobazlığı; uyuyan ulusal bilinci, toplumsal yoksulluk üzerinde düşünmeyi insanların kafasından söküp atmalıydı.
"Eğer toprak onu işleyen kimsenin malı değilse, ondan iyi ürün beklememelidir. En zengin bölgelerde bile, köylülerin nerdeyse yarısı toprak sahibi değildir ve başkasının malı olan topraklar üzerinde en ağır koşullar altında çalışmak zorundadır."
artık yabancı müdahalecilere karşı zafer kazanıldıktan sonra savaşım gene sürdürülmeliydi. başka çare yoktu. uygarlık, kenarda kalan herkesi yiyip bitiren korkunç bir ateşti.
7 Kasım 1917'de Rus işçi ve köylüleri Sovyet İktidarını kurdular. Daha önce belirtildiği gibi, Sovyet Devleti, ilk kararında, ''barışa ilişkin kararname'' de, bütün savaşan halklardan ve hükümetlerden, toprak katımından ve koşullardan arıtılmış bir barış konusunda derhal görüşmelere girişilmesini istedi. Hemen ardından halk komiserleri konseyi, '' Rusya'nın ve Doğunun bütün müslüman emekçilerine'' bir çağrıda bulundu. Genç Sovyet Devleti, bu çağrıda, Rus çarlığının ele geçirme politikasını kesinlikle reddediyordu.
İstanbul'un alınması konusunda devrik çarın yaptığı, yıkılan Kerenski'nin de onayladığı gizli antlaşmaların yırtıldığı ve yok edildiğini ilan ediyoruz. Rusya Cumhuriyet'i ve Hükümeti, halk komiserleri konseyi, yabancı ülkelerin ele geçirilmesine karşıdırlar. İstanbul, müslümanların elinde kalmalıdır. Türkiye'nin bölüşülmesine ilişkin antlaşmanın yırtıldığını ve yok edildiğini ilan ediyoruz.'' Çağrı, Doğu halklarının ayaklanmasını istedi ve onlara, dostlarının ve düşmanlarının kimler olduğunu açıkça gösterdi: ''Sizi boyunduruk altına alacak olanlar Rusya ve onun devrimci hükümeti değil, Avrupa emperyalizminin haydutları, yurdunuzu kendi 'sömürgesi' durumuna sokanlar, yağma edenler ve soyanlardır.''