İbn Mesrûk'un şöyle dediği nakledilir:
“Bir kim senin neşesi, Hakk’tan başkası ile olursa, neşesi dertler doğurur. Ünsiyeti, Rabbinin hizmetinde olmayan kimsenin ünsiyeti sıkıntı meydana getirir".
Ebu Hamza Horasânî'ye;
“Garip kimdir?”, diye sorulunca “ülfetten sıkılan”, dedi. Bir kimse her nevî ülfetten sıkılırsa, o garip olur. Zira dervişin dünya ve ahirette vatanı yoktur.
Hz. Ali (r.a.), oğlu Hz. Hüseyn'e, Ebu Zer Gıfârî'nin "Bana göre dervişlik ve fakirlik zenginlikten daha sevimlidir, hastalık sıhhattan daha iyi ve çok arzu edilen bir şeydir", sözünü sordular. Şöyle dedi: "Allah Ebu Zer'e rahmet eylesin, fakat benim sözüm şudur: Bir kimse Allah Taâlâ'nın tercih ve ihtiyarındaki güzelliğe vakıf olursa, O'nun kendisi için yaptığı tercihten başkasını temenni etmez".
Kul, Allah'ın ihtiyarını ve tercihini görürse, kendi tercihinden yüz çevirir. Bütün üzüntülerden kurtulur. Bu ise gaybette sıhhatlı olarak hasıl olmaz. Kul, bunu sadece huzur (ve müşahede) halinde bulur. Zira "rıza, hüzünleri yok eder, gaflete karşı muafiyet kazandırır".
Yani rıza kişiyi dertten kurtarır, onu gafletle cenkleşmekten uzaklastırarak kurtuluşa erdirir.