Gökhan Yavuz Demir'in üç gün içerisinde yazıp bitirdiği bu kısa romanı okuma sebebim, yazarla yapılan ve ilgi çekici bir çok gözlemle dolu gazete röportajıydı. Kurgu dışı ve akademik çalışmalarının dışında ilk kez bir edebiyat eseri yazan Demir'in bu çalışması röportajdaki gözlemleri ve hatta öyle değil izlenimi verse de kibir ve iddia da içeren düşüncelerini, yorumlarını haklı çıkarır bir edebi lezzet taşıyor. 80 sene boyunca ihraç edildiği doçentlik görevine iade edilmeyi her gün gidip dilekçesine ne cevap verildiğini yerinde kontrol edecek denli bekleyen ve bunu da hayat gailesi edinmiş Refik Çavuş edebi anlamda bir etki yaratıyor, ve lâkin karakterinde bir şekilde bir kibir hissediliyor, ben öyle hissettim ya da. Kendi hayatının karmaşası içerisinde bütün olumlu olumsuz özellikleriyle varken diğerleri sadece onun zıddı olan politik duruşları, seçimleri ile varlar. bu anlamda Refik Çavuş dışındaki insanlar sadece onun hikayesini var etmek için var gibiler. Refik Çavuş da aslında ihraç edilmekten, inandığı bedeller uğruna bedel ödemekten memnun. Görevini yerine getirmiş bir aydın memnuniyetiyle kendi gibi seçimler yapmamış, öyle yaşamamış insanlara kibirle bakarken son derece de mutlu aslında.
Kitabın finali ilgi çekici. arka kapakta bu finali öven bir yorum var.
Yazarın edebiyat üretmeye devam edeceğini düşünüyorum. İlk kez edebiyat eseri yazan birisi için kalemi oldukça iyi. Refik Çavuş yazarın kendisi elbette, onun uzayıp giden, sona ermeyen çilesinin büyütülmüş, yüceltilmiş bir hikâyesi. İlgi görmeyi ve okunmayı hak ediyor.