Klasik masalların çoğu, iktidar güçlerinin devamlılığına hizmet ediyor ya da cinsler arası barışın önünü kesiyor. Bunu da o kadar ustaca ve zekice yapıyor ki, gözümüzün önünde duranı bile göremez hale geliyoruz. Anne baba tarafından ölüme terk edilme, zorla alıkonulma, yamyamlık, cinayet ve hırsızlık ögelerini atlayıp çocuklar için çekilen bir korku filmini andıran Hansel ve Gretel'i -bilinçaltına nasıl işleyeceğini hesaplamadan- üstelik uyku öncesi çocuklara anlatmamız çarpıcı örneklerden. Bir ölü olan Pamuk Prenses'in iradesi dışında öpülmesinin bizde dehşet yaratması gerekirken romantik duygulara kapılmamız da öyle...
Uzun süre şair olarak davet edildiğim etkinliklerde punduna getirip masal anlattım örneğin. "Önce biz çocuk muyuz, masal da neyin nesi dedik ama sonra hoşumuza gitti. Büyük olmamıza rağmen..." dedi dinleyiciler.
"Büyük olmamıza rağmen" benim yıkmak için en çok uğraştığım yargılardan.
Masal tıpkı insan gibi; yaş aldıkça, hayatla farklı buluşmalar yaşadıkça kişiliği oturuyor. Lezzeti katmerlenirken, akılla birlikte bereketi de artıyor.
Masal insanın en özgürleştiği anlatım biçimi olduğundan; anlatıcı başka bir zeminde söylese kafasının uçurulacağı fikirleri, alkış alarak anlatıyor. Etrafını masalın acar diliyle eleştirirken ya da ortak anılara gönderme yaparken kahkahalar göğü çınlatıyor.
Hiç masal anlatılmamış bir çocuk olmak kadar anadilinde masal dinlememiş olmak da kavurur içimi.
Bu masal antolojisini, ana diline sahip çıkan ve yeni nesillere öğretenlerle, anadili hakkı için mücadele edenlere adıyorum o nedenle.
Abzıyaras!
Bir gün Abhaz Halkının Masalları'nı okuduğumda, çevremde ve ne acıdır ki annemde bile anlam veremediğim pek çok şeyin şifresini buldum. İnsan, masallarını bilmeden halkını gerçekten tanıyamaz ki...