şimdi unuttuğun bir şiir defterinde o dize
gençliğin yalap yalap yandığı bir gün gibi duruyor
solgun bir yaprak, gül kurusu, nisanlardan yağmur
ömrüne sığmış kentlerden rüzgâr, sevgililerden mektup
dostlardan selam
ve sonsuz düşlerle
ara sokaklarda koşan çocukluğun
taş köprülerin iki yanı ayrılık
yıkılsın, yıkılsın
ötegeçelerden duyulmuyor sesimiz
kısık
şimdi unuttuğun bir şiir defterinde o dize
gençliğin yalap yalap vurduğu bir gün gibi duruyor
akşam, bildiğimiz kıpkızıl bir akşam
içimde kıyametler kopuyor
uçurum başlarından bırakabilirim kendimi
yaşadığım anadolu köylerini özlüyorum
bozkırda öksüz bir söğüt kadar yalnızım
akşam, bildiğimiz kıpkızıl bir akşam
karanlık koyuldukça sırça ışıklar sarıyor sokaklar
ölmüşlerimi düşünüyorum
açlıklarını "şükür"lerle bastıran
o mütevekkil, o gözü tok, o küçük insanları
onlar gibi iyi insanlar aceleyle evlerine koşuyor şimdi kurtlar uluyabilirler artık
silah konuşup eroin diyebilirler
ben yüreğimi yıkıyorum yeni bir şiir için
sevgili insanlar için, sevginin kendisi için
bunu bile isteye yapıyorum, -yani 'taammüden'-
akşam, bildiğimiz kıpkızıl bir akşam
kimin günüdür batıp giden?
kolay değildir güzü karşılamak
hüzne yatkın olmalı yüreği insanın
bense ince rüzgârından bilirim
ayak sesleri kapımdadır
ve deniz sanki ansızın çekilmiştir
tövbekår durgunluğuyla
onu beklemektedir
bir diken çaresiz sallanır durur
o kıraç cehenneminde yalnızlığın
kuzeyden güneye kuş sürüleri
akşam yalnızlıklarına denk düşen bir şarkı ol
ansızın başla
sonra kırgın bir denize benze
ve yavaşla
ben kendi suyuma gideyim çılgınlıklara son diyerek
öyküm yazılsın isli bir lambanın ışığında