"Victoria döneminde yaşayanların dünyaya bakış açısını yansıtan edebiyat dünyasında Charles Dickens'ın Zor Zamanlar (1854) ve Elizabeth Gaskell'in Mary Barton (1848) ile Kuzey ve Güney (1855) adlı romanları gibi yapıtlar endüstriyel yaşamın zorluklarını, özellikle işçi kesiminin sorunlarını ve acılarını ele almaktaydı. Dickens (1812-70) Zor Zamanlar'da saniyeleşmenin yol açtığı çıkarcı, önlemlere dayalı ve sonuçlara yönelik mantaliteden söz ediyor ve bunu insanların bu yeni dünyadaki deneyimleriyle kıyaslıyordu: 'Fabrikalarda yüzlerce el; Buhar Gücünde ise yüzlerce beygir var. Makinenin yarım kiloluk bir ağırlığın gücü ile neler yapabileceği biliniyor.'
Dickens gerçeklerin, kağıt üzerindeki bilgilerin ve tartışmaların üzerinde durulurken sosyal sorunların asıl nedenlerinden tümüyle uzak kalındığını gözlemledi. Bu gözlem günümüzde modern teknolojinin sağladığı dönüşümün sosyal içerik ve sorunları göz ardı ettiği hakkında söylenenleri çağrıştırıyor. Georg Eliot ve Elizabeth Gaskell dâhil diğer romancılar gibi Dickens ya da yükselen rakamlardan oluşan istatistiklerin bireye toplumda bir yer açmadığı endişesini taşıyordu. Bu endişe hem 1790'lardaki ve on dokuzuncu yüzyılın başındaki romantik ozanlar, hem ortaçağda Rafael'den önceki ressamlar ile bu yazarlar arasında bir bağlantı oluşturuyordu."
İngiltere Ulaşım Tarihinin Edebi Eserlerde İşlenişine Dair
"Edebiyat eserlerinde, tren, kültürlü kentlilerin davranış ve tutumlarını kırsal kesime taşımalarını sağlıyordu. Örneğin Oscar Wilde'ın The Importance of Being Earnest (Ciddi Olmanın Önemi) (1895) adlı oyununda Gwendolen Fairfax Hertfordshire'ı ziyaret ediyor, H.G.Wells'in Love and Mr. Lewisham (Aşk ve Bay Lewisham) (1900) adlı romanında Ethel Hendeson Sussex'e geliyordu. Sherlock Holmes ve daha sonra Hercule Poirot Londra'dab trene binip kötü adamların peşine düşüyor, Scotland Yard dedektifleri yerel polis gücünün yardımına gidiyordu."