"Yine Viyana'dayım. Akşam olmak üzere. Kent dışına yaptığım bir ziyaretten az önce döndüm ve ıslak kırbacını sallayarak insanları kapı içlerine ve tente altlarına kaçıran yağmura tutuldum."(...)
Çünkü bilincimizin çok ince ayarlı aleti sayılan insan beyninde küçücük bir damarın tıkanması ya da hücrelerden birinin yorgunluk geçirmesi en olağanüstü bilinci bile altüst eder, onu sonsuza dek susturur.
Onun en büyük özlemi, can sıkıcı ve tekdüze yaşamından kurtulup kendini gençliğin ele avuca sığmaz yaşamının içinde bulmak, hiç olmazsa bir kez coşku dolu bir şey yaşamaktı. Fakat bu özlemine bir türlü kavuşamıyordu. Her günün sonunda can sıkıcı, nefret ettiği o küçük odaya dönüyordu. Akşamları yatağına girerken sabah tekrar uyanmaktan, sabah uyandığında da onu bekleyen, akşama kadar tekdüze geçen, can sıkıntısı dolu günü yaşamaktan korkuyordu.