tarihçilere sorarsanız Ahmedî’nin İskendernâme’sine derç ettiği Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman, manzum halde olsa da- Osmanlı mazisine dair günümüze ulaşan en eski tarihî kaynaktır.
Kızıl Elma mefkûresinin en asli unsuru belirsizliğidir ; bu ele avuca gelmeme hali,belli ki söylencenin sırtına iyice yapışmış .Türkler açısından uğursuz bir akıbeti haber veren kehanete verilen bir çeşit cevaptır .Kızıl Elma ,başka bir ifadeyle ,en son fetih ,mümkün olduğunca uzak bir menzile yerleştirilmelidir ki zaferler olabildiğince devam etsin ve kehanetin öngördüğü yıkım ötelerde bir zamana ertelensin.
“Basit bir parçalarına ayırma işlemi, hemen her Osmanlı vakayinamesine girmiş üç asli motifin gün yüzüne çıkmasını sağlar :1.Ertuğrul bir Oğuz reisidir.( ya da Oğuzların reislerinden biridir.) 2.Ertuğrul o veya bu şekilde Selçuklu Sultanı Alaeddin ile ilişki içindedir; 3.bu ikisinin irtibatı ve Ertuğrul ‘un önderlik ettiği insanların kaderi bir biçimde Tatarların yapıp ettiklerinden etkilenir .Her kronik bu motifler kümesinden kendine has bir anlatı çıkarma çeşitliliğini sergilese de ortak bir çekirdekten filizlenen bir gelenekten kalem oynatmaya devam etmeleri önemlidir.”
17.yüzyılın başlarında veziriazamlar,memur tayini ve dirlik tevcihlerine her geçen gün daha fazla karışan musahiplere tamamıyla bağlı hale gelmişlerdi .”İmparatorluğun en büyük direği “ olan tımar ordusu bu gelişmelerden nasibini alıyordu:Saray ,boşa düşen tımarları dağıtma hakkını başkalarına tanıyarak sipahi zümresinin geleneksel olarak kendi içinde devreden rütbe ve dirliklerini tahrip ediyordu.Böyle olunca tımar toprakları ve diğer gelir kalemlerinin çoğu ekabir ,saray seçkinleri ve kendi dışında bir çok kethüda ve hizmetkarları adına devasa mülkler biriktiren harem kadınlarının eline geçiyordu.
“İkinci tarif biçimine gelirsek ,en başından beri yani hanedanın ilk üyelerinden itibaren din uğruna savaşmak Osmanlı beylerinin en asil uğraşı olagelmişti.Ahmedi’nin temsilinde ortaya çıkan siyasi mesaj ,zamanında buna muhatap olan herkes açısından epeyce açık seçik olmalıydı:Geçmişte bir vakitte üstlenilmiş “gaza” misyonu Osmanlıların o gün için yaptıklarının tamamını meşrulaştırıyordu.En nihayetinde bu ulvi amacın gerçekleşmesine engel olan kim varsa , Osmanlıların onları yola sokması da aynı şekilde dini bir mükellefiyetti.”
Merkezi idare ,eli mahkum ulufeli ordusunu orantısız şekilde büyütmekten başka bir yola gidememişti.Neticede olan kul ordusuna oldu ve safları nereden geldiği belli olmayan kişilerce doldurulan kapıkulu kuvvetleri eski birlik ve canlılığını kaybetti .Başıbozuk hale gelen ocaklar iç huzursuzluğun kaynaklarından biri haline geldi .Oysaki kul ordusu kadim günlerde tımar ehli tarafından dengeleniyordu ;tımarlı sipahilerin çözülüşü diğerlerinin “alemin her yanında hükmünü geçirmesine “ yol açtı.
“Koçi Bey’e sorulursa ,ulemanı hali de pek iç açıcı değildi .Askeri sınıfı avucuna alan fenalıkların hepsi (na-ehil olanların yükselişi,rüşvet,post kavgası) aynıyla ulema tabakasını da zehirliyordu.Hal böyle olunca hikmetin yerlerde sürünmesi ve ulemanın adının halk arasında kötüye çıkması pek tabiiydi.”