tarihçilere sorarsanız Ahmedî’nin İskendernâme’sine derç ettiği Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman, manzum halde olsa da- Osmanlı mazisine dair günümüze ulaşan en eski tarihî kaynaktır.
Kızıl Elma mefkûresinin en asli unsuru belirsizliğidir ; bu ele avuca gelmeme hali,belli ki söylencenin sırtına iyice yapışmış .Türkler açısından uğursuz bir akıbeti haber veren kehanete verilen bir çeşit cevaptır .Kızıl Elma ,başka bir ifadeyle ,en son fetih ,mümkün olduğunca uzak bir menzile yerleştirilmelidir ki zaferler olabildiğince devam etsin ve kehanetin öngördüğü yıkım ötelerde bir zamana ertelensin.
“Katip Çelebi ,çıkarımlarını sağlam bir teorik zemine yaslıyordu.İbn-i Haldun’un görüşlerinden yola çıkan Katip Çelebi ,”devletleşmiş bir toplumu “ insan vücudundaki dört hılt ,ya da Türkçe ifadeyle suyuğa denk düşen dört ayak üzerine oturan canlı bir bir organizma olarak kabul ediyordu .Toplumu oluşturan dört hılt ; ulema ,askeriye ,tüccar ve reaya idi . Bir devletin serencamı :Büyüme ,olgunluk/durgunluk ve gerileme /zayıflama .Bu evrelerin ne kadar süreceği devletin bünye ve sağlamlığına bağlıydı .Örneğin Osmanlı ,devletin bünyesi kubbeli olduğu için durgunluk dönemini ağır ağır ,zamana yayarak yaşıyordu.”