Her şey aslında hemen hemen aynıdır ama kişiden kişiye farklıdır. Hiçkimse bir başkasının gerçekliğine ortak olmadığı gibi başka birinin gerçekliğini de yaşamaz. Yani kendi başınasınız ve kendi gerçekliğiniz ne ise sadece onu yaşarsınız. Kişilere, müstakil farklı farklı gerçeklikler çekici olduğu için, insanlar yaşayamadıkları hayatları yani gerçekliği arzu eder. Kimilerinin hayatları yalan gibi gelir. Çünkü yaşadığın gerçekliğe hiç uymaz o hayatlar. Kısaca senin gerçekliğin farklı olduğu için sen herkesten farklısın.
İnsanlar kendine iki yol çizerler:
1- Gördüğü, duyduğu, hissettiği, algısına gelen her şeyi bu gerçek deyip her şeyle savaşmaya ve barışmaya kalkar. Ve bu ve hayatı olur.
2- Gördüğü, duyduğu, hissettiği, algısına gelen her şeyi, bunun ne kadarı gerçek, ne kadarı simülasyon diye ayırımını yapmaya kalkar. Ayrım yapmak aslında zor bir şey değildir. Şeytani ve kötü olan her şey iğrenç bir simülasyondur. Zira insan cennete göre dizayn edilmiştir. Şeytani ve kötü olan her şeyi bu gerçek değil, şeytani bir simülasyon diyip o şeyle ilgilenmeyip, kişi o şeye algısını kapatırsa o şey kaybolup gider.
Evrende olan her şeyin, bizlerin bile temelini iki boyutlu parçacıklar oluşturuyor, ama evren üç boyutludur. Tabi bu imkansız. Çıkan sonuç; gördüğümüz yaşadığımız her şey bilimsel olarak bir illüzyon yahut bir bilgisayar oyununun simülasyondur. Yok öyle bir şey diyen kimsede yok ayrıca. Yani teorik bir şey değil. Bu simülasyon gerçeğini herkes, tüm insanlar kabul etse de aslında en büyük sorun nasıl bir simülasyon içinde olduğumuzun açıklamasının olmaması.