“Bir insanın sevebilmesi için sevilebilmiş olması gereklidir. Biz nasıl sevildiysek sevgiyi de öyle tanımlarız ve bundan sonraki hayatın akışında o sevgi dilini paylaşırız. Ama sevildiğimizden emin olmadığımızda, bunu hissedemediğimizde, bu sözde ya da davranışta kaldığında, içimizde bir boşluk oluşur. Bu boşluk da ömür boyu kapatmaya çalıştığımız bir şeydir. Bazılarımız mesleki başarı ile, bazılarımız ebeveynlik yaparak, bazılarımız kötü alışkanlıklarla bu boşluğu doldurmaya çalışır. Ama bazen bu boşluğun kendisini görmekte fayda vardır. Anne babamız bizi bizim istediğimiz gibi sevmediğinde, o sevgiyi akıtamadığında, bizim artık bu farkındalıkla bunu kapatabilmenin yollarını öğrenmemiz, kalbimizi daima açmayı bilmemiz gerekir. Sevgi, sözde olan bir şey değildir. Sevgi daima aksiyon ister. Kuru kuruya seni seviyorum demek yetmez. Sevginin, sevmenin karşılığını daima vermemiz, göstermemiz gerekir. “
“Erkeğin en büyük düşmanı erkekliktir. Erkekler görünmez kurallarla yaşarlar kendi aralarında. Ama erkek olmak, insan olmaya mani değildir. İnsanlar korkabilir. İnsanlar kaçabilir, insanlar güçsüz olabilir. Ama gurur yaptığımız her şey bizi yarın öbür gün hayattaki birçok nimetten, neşeden, sıhhatten edebilir. Bazı duygular vardır, insanı içeriden kemirir. Atalarımızın utancını bazen biz üstleniriz. Ama ne zaman olanı olduğu gibi kabul eder ve saygı gösterirsek, bu derin sadakati tamamlayabiliriz.”
“Anlamaya ve sevgi sayesinde iyileşmeye çalışırız. Zira bir yetişkin için “soru kalitesi” hayatının kalitesini belirler. Dikkat ederseniz hayatından şikayetçi insanlar hep aynı ve işlevsiz sorulara takılmışlardır hayatlarında. Yıllardır aynı soruları sormaya devam ederler ve böylece hayatları asla değişmez! En verimsiz soru ise ‘Neden ben?’’dir. ‘Bu neden benim başıma geldi?’ de aynı kapıya çıkan farklı versiyonudur. Biraz kibirli ve biraz da olgunlaşmamış kişiliğin sorusudur. “