ne büsbütün diri, ne büsbütün ölü olduğumu hissediyordum. canlı bir cenazeydim artık, ne dirilerin dünyasıyla bir bağım vardı ne de ölümün unutulmuşluğu ve huzurundan yararlanıyordum.
Öncelikle belirtmeliyim ki kitabı anlamak oldukça zor. İlk etapta fark etmediğim ayrıntıları kitabı bitirip tekrar başa dönünce farkettim. Karamsar, mutsuz bir adamın rüya mı, gerçek mi, kullandığı afyondan dolayı gördüğü ve algıladığı şeyler mi, yoksa çocukluğundan beri ruhuna kazınan bir hikaye miydi anlattığı, hâlâ anlamış değilim. Kitapta karakterler sürekli bir dönüşüm halinde buna kendisi de dahil. Baş karakter sürekli olarak güvensizlik içinde, eşinin onu aldattığını düşünüyor fakat ben kalemdanlara sürekli çizdiği resme bakınca durumun farklı olduğunu düşünüyorum. Servi ağacı altında başında şalıyla oturan bir ihtiyarın karşısında siyah uzun elbise giymiş bir kadın ona nilüfer çiçeği uzatır. Aralarında ise bir dere akar. Resmin betimlemesi bir çok anlam içeriyor muhtelemen, ana karakter onların annesi ve amcası olabileceğini tahayyül ederken ben belki de kendisi ve eşini çizmiştir diye düşünüyorum, yazar okuyucuya bırakmış nasıl anlamak isterse artık. Mutlaka okuyun diyemeyeceğim okuduktan sonra ilk başta hiç bir bağ hissetmedim bu kitaba karşı ancak şimdi bile aklımı kurcaladığını fark ediyorum. Zaten gerçeklik denilen şey bizim onu algılama şeklimizle değişen bir olgu değil mi?
Kör BaykuşSadık Hidayet · Kırmızı Kedi Yayınevi · 202128.7k okunma