Bunun üzerine Beethoven dinlemeyen, dinlerken Truhaçevski ve kahramanımızın ‘karım’dan başka bir şekilde bahsetmediği karısını hayal etmeyen var mı?
Okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Aşk, nefret, kıskançlık, gözü dönmüşlük, öfke, hırs, pişmanlık, şehvet, kadın, erkek, psikoloji hangi konudan tutarsanız o konu ile ilgili uzun uzun düşündürecek bir kitap, muhteşem bir anlatım ile.. çünkü Tolstoy
.
Basitçe anlatmak gerekirse Pozdnişev’in öyküsü bu. İdeal, temiz bir yuva kurmak isteyen Pozdnişev hayalindeki evliliğe kavuşur ama karısı ona beş çocuk verdikten sonra hastalanır. Kendine her yönden özen göstermesi gerekince ve de gösterince bu onu rahatsız eder. Hele bir de yeniden müzikle buluşmak istemesi, yangına davetiye gibi olur.
.
Kıskançlık demeyi isterdim fakat Tolstoy, Pozdnişev’in iç dünyasını öyle güzel anlatmış ki, bir bunalım, bir kendini kanıtlama çabası, üstünlük, hakimiyet kurma gayreti ile yanıp tutuşan bir adam yaratmış kitabında. Kötü şeylerin olmasını dileyen, gülünç değil, korkunç olmak isteyen bir adam!
.
Sekiz saatlik bir tren yolculuğunda, bir hayata tanıklık etmemizi sağlamış Tolstoy. Adeta o trende yer aldım. Kadınlar, erkekler üzerine yapılan konuşmalara katılmak için inanılmaz bir istek duydum.
.
O kadar başarılı, o kadar iddialı bir kitap ki kadınlar hakkında, yazık edilen kadınlar hakkında uzun uzun konuşturacak cinsten.
‘Ölmek istemiyorum!’ diyen bir kadının daha çığlığını duyurdu bana. Başka ne söyleyebilirim ki bunun üzerine.
.
Çok geç kalmışım bu değerli esere çok! İyi ki okudum.!