Yazarın kitaplarını severek okuyorum. Gerek Türkiye’nin sosyal sorunları gerekse Yurt dışında kalmış Türklerin yaşantıları romanlarına konu olur. Bu kitapta olay Urfa’da geçiyor. Daha önce yaşadığım bir şehir olduğu için okurken gözümde canlandı tüm mekanlar. Özlediğimi hissettim. Kitap daha çok içine çekti beni. Okurken Nemrut’un hikayesinden Komagene Krallığına kadar Urfa tarihi ile ilgili ilgi çekici bölümler çok keyifli. Ama asıl konu çocukluğu ve gençlik günlerini annesinin etkisinde geçiren bir kadının evliliği, sonra evliliğini sorgulaması, Murat karakterine duyduğu yakınlık, sonra yaşadığı pişmanlık, beraberinde kocası Ferit’e hissettiği vicdan azabı karışımlı yoğun yakınlık… yani kitap ana karakter Nur’un kendini ve hayatı sorgulaması üzerine kurulu. Gerçekçi bir yazarın kaleminden bizden bir hikaye. Çok bilindik çelişkiler, ikilemler, kararsızlıklar, karmaşık ilişkiler, anlaşılmayan duygular… okuduğum her kitabında bu hikaye bir yerden tanıdık geliyor dediğim bir yazar. Tek eleştirim okuduktan sonra konu bitmemiş hissi yaratıyor. Sanki onlar hala Urfa’da hayatlarına devam ediyorlar ve bize anlatacakları henüz bitmemiş gibi… kim bilir belki de öyledir :)