Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri (8 Cilt Takım)

Ömer Nasuhi Bilmen

Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri (8 Cilt Takım) Posts

You can find Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri (8 Cilt Takım) books, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri (8 Cilt Takım) quotes and quotes, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri (8 Cilt Takım) authors, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri (8 Cilt Takım) reviews and reviews on 1000Kitap.
Bakara, 247. Ayet tefsiri
"...bizim için takdiri ilâhîye teslimiyetten çare-i halâs yoktur."
Sayfa 256 - halâs: kurtulma, kurtuluş
Kur'ân-ı Kerîm'in bu pek yüksek mahiyetini bir çok insaflı yabancı bilginler de îtıraf etmektedirler. Bu cümleden olarak Dr. İzak, Taymis gazetesinde neşredilmiş olan bir makalesinde şöyle demiştir: "Müslümanlık, medeniyetin meşalesi olan Kur'ân'a dayanmaktadır. Bu kitap insanları bilmediklerini öğrenmeğe teşvik eder, ilerleme, doğruluk ve izzeti nefsin insanlar için lâzım olduğunu anlatır. Şüphesiz dir ki, İslâmiyetin faydalı olduğu açıktır. Onun başlıca hususiyeti, medeniyetin esası, belki en büyük direği olmaktır." Evet... Hakikî medeniyet, insanlık, ahlâk ve fazîlet ancak İslâmiyet sayesinde ortaya çıkar. Elverir ki, ondan lâyıkiyle istifadeye çalışılsın.
Reklam
(BAKARA SURESİ) Âyet (10)!... Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah Teâlâ da onlar için hastalığı artırmıştır. Ve onlar için yalan söylemeleri sebebiyle gayet acı bir azap vardır.." (İZAHI)! "..(Onların) o münafıkların (kalplerinde) o kötü inançlarından, hareketlerinden dolayı ağır, öldürücü (bir hastalık vardır.) Bu ruhî, manevi bir hastalıktır. (Allah-u Teâlâ’da onlar için) bu elem verici (hastalığı artırmıştır.) Kur’an’ı Kerîm’in âyetleri indikçe, İslâmiyet her tarafa yayıldıkça onların düşmanlıkları, nifakları artarak küfürleri kat kat olmuştur.(Ve onlar için yalan söylemeleri) İman etmedikleri halde kendilerini mü’min göstermeleri (sebebiyle gayet acı bir azap vardır.) Artık onlar için bu yalancı tavırlarından, bu münâfıkça hareketlerinden dolayı pek ağır bir cehennem azabı vardır. Gerçekten münâfıklar böyle bir sonuca pek fazlasıyla layık olmuşlardır. Münafıklardan bir çokları bu kötü hareketlerinin cezalarını daha dünyada iken de görmüşlerdir. Bunun daha müthişini ise âhirette göreceklerdir.
(BAKARA SURE) Âyet (9)!... Onlar Allah’ı ve imân etmiş kimseleri aldatmak isterler. Halbuki onlar kendi nefislerinden başkasını aldatamazlar da bunun farkında olamazlar.." (İZAHI)! "...Evet: Münâfık olanlar, kendi kanaatlerini gizlerler, müslümanlara karşı kendilerini müslüman gösterirler. (Onlar) bu hareketleriyle haşa (Allah Teâlâ’yı ve İman etmiş kimseleri) hakikî mü’minler! (Aldatmak isterler.)\nAldatmak hayaline kapılırlar da bu cehaletlerinin, bu bozuk kanaatlerinin ne kadar yanlış, ne kadar akıl ve fikre aykırı olduğunun farkında bile olamazlar. (Halbuki onlar kendi nefislerinden başkasını aldatamazlar da) gafîl, câhil herif ler (Bunun farkında olamazlar.) Böyle zelil bir durumda yaşar dururlar.."
(BAKARA SURESİ) Âyet (8)!... İnsanlardan bir kısmı da: Biz Allah’a ve âhiret gününe inandık der. Halbuki onlar inanmış değildirler.." (İZAHI) Bu mübârek âyetler, bir kısım insanların da münâfıkça hareketlerde bulunduklarını, bu yüzden pek fazla felâketlere, azaplara maruz kalacaklarını bildirmektedir. Binaenaleyh bütün insanlar, itikat, amel, ruhî durum itibariyle başlıca üç kısma ayrılmaktadırlar.\nŞöyle ki: insanların bir kısmı samimi surette mü’min olan zatlardır. Onların kalpleri, lisanları birdir. Hak ve hakikata doğruca inanırlar, bunu itirafta bulunurlar.\nİşte hakikî mü’min bunlardır, insanların bir kısmı da kâfirdirler. İlâhî dininin hükümlerini kabul etmezler, kendi yanlış inançlarını açığa vururlar, kendi bozuk inançları içerisinde yürür dururlar. Bunların bu davranışları meydanda olduğu için kendilerine karşı vaziyet almak mü’minler için kolay olur. insanların bir kısmı ise münafıklardır. Bunlar kalplerinde olanı lisanlarıyla açığa vurmazlar. Bilâkis bunu saklar, kendilerini görünüşte mü’min gösterirler, ehli imanı aldatmak isterler. Artık bu tür şahıslara karşı hakikî mü’minlerin pek uyanık bulunmaları lâzımdır. İşte Cenâb-ı Hak bunların bu münâfıkça tutumlarını şöyle beyan buyuruyor:\n(İnsanların bir takımı da) dinsizliklerini gözlemek, mü’minler! aldatmak için (Biz Allah’a ve âhiret gününe inandık derler.) Müslümanlık iddiasında bulunurlar. (Halbuki onlar inanmış değildirler.) Yalan söylemektedirler.."
(BAKARA SURESİ) Âyet (7)!"... Allah Teâlâ onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, onların gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap da vardır.." (İZAHI) "...Öyle inatcı ve inkârcı olanlar yaratılış itibariyle sâhip oldukları irâde ve ihtiyarlarını kötüye kullandıkları için (Allahû Teâlâ onların
Reklam
(BAKARA SURESİ) Âyet (6)!"..Muhakkak o kimseler ki kâfir olmuşlardır, onları korkutsan da, korkutmasan da onlar için müsavîdir, onlar imana gelmezler. (İZAHI) "..Yukarıdaki mübârek ayetler, hidâyet ve mutluluğa ulaşan kimseleri bildirmiştir. Bu iki ayeti celile de hidayetten yoksun ve azaba layık olan kötü tabiatlı, şahısların kimlerden ibaret olduğunu göstermiştir. Şöyle ki (Muhakkak o kimseler ki kâfir olmuşlardır.) İmân mutluluğuna erememişlerdir. (Onları) İlâhi azab ile (korkutsan da, korkutmasan da onlar için müsavidir.)\nOnlar yaratılışlarını kötüye kullanan Yüce Yaratıcının varlığına şehadet eden eserleri görmemek için gözlerini kapayan ve üzerlerine düşen vazîfeleri yapmaktan kaçınan inkârcı kimselerdir. Artık onlara verilecek öğütlerin ve yapılacak tehditlerin bir tesîri olamaz. (Onlar imâna gelmezler.) Onlar kendi iradeleri ile işledikleri alçaklığı küfür ve isyanı terk etmezler.\n§ Bu ayeti kerime gösteriyor ki bazı mükelleflere ve muhataplar bakımından bir nasihatın, bir dinî tebliğin bir şerî tehdidin yapılıp yapılmaması müsavidir. Fakat bu tebliğ ve tehdit vazîfesi bunları yapabilecek şahıslar açısından eşit derecede değildir. Belki onlar bu vazîfeyi yine yapmakla sorumludurlar. Ta ki ilâhî deliller tamam olsun, mükellefler: Biz böyle bizi irşat edecek ve uyaracak kimselerle karşılaşmadık, diye mazeret ileri sürmesinler. Bu sebepledir ki, mübârek peygamberler ve onları takip eden samimi mü’minler dalma insan topluluklarını uyarmaya çalışmışlardır. İsterse o topluluklar bunu kabul etmiş olmasınlar.."
(BAKARA SURESİ) Âyet (5)!"... İşte onlar kerem sahibi Rableri tarafından bir hidayet üzeredirler. Kurtuluşa erenler de ancak onlardır.." (İZAHI)! (İşte onlar) öyle güzel bir imân sahibi olan o takva sâhibi kimseler, (keremi bol Rableri tarafından bir hidâyet) ve mutluluk (üzeredirler.) Onların güzelce sakınmaları kendilerinin böyle büyük bir nîmeteulaşmalarına sebep olmuştur. (Kurtuluşa erenler de ancak onlardır.) Her türlü korkudan, âhirete ait sorumluluktan emin olacak olanlar, onlardan başkası değildir.\nBinaenaleyh bu ilâhî sözler, bütün insanlığa hidâyet, selâmet ve mutluluk yollarını gösteriyor ve insanlığı yüce bir gayeye eriştirecek şeyleri açıkça bildiriyor. Artık bütün insanlık âlemi uyanmalı, bu yüksek ve ilâhî irşattan istifade etmeye çalışmalı değil midir?
(BAKARA SURESİ) Âyet (4)!..Ve onlar o kimselerdir ki sana indirilmiş ve senden evvel indirilmiş olan kitaplara da iman ederler ve onlar âhirete de kesin olarak inanırlar.." (İZAHI)! "..(Ve onlar) o takva sâhibleri (O kimselerdir ki) Rasûlûm! Ey Muhammed aleyhisselâm (sana) yüce katımdan (İndirilmiş) olan Kur’an-ı Kerîme imân ederler.Ve senden evvel) diğer peygamberlere (İndirilmiş olan kitaplara da imân ederler.) Hepsini de tasdik ve tâzimde bulunurlar. (Ve onlar âhirete de) İnanırlar, bir sonsuz mükafat ve cezâ âleminin varlığını da tasdik ederler. Onun varlığına (kesin olarak) İnanırlar.."
(BAKARA SURESİ) Âyet (3)!. O müttakiler ki, gayba inanırlar, namazı da doğruca kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar.." (İZAHI) "...Gerçek müttaki kimlerdir. İşte bunu Kur’an’ı Kerîm’in bu ayetleri şöyle açıklıyor: (O müttakiler ki gayba inanırlar.) Yani görmedikleri halde aklî ve naklî delillere dayanarak bir takım varlıklara inanırlar. Vazifeleri olan (Namazı da doğruca) usûl ve erkânına uyarak (kılarlar.)\nBu kutsal ibâdeti vaktinde edâ ederler (ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infakta bulunurlar.) Yani: Allah tarafından ihsan buyurulmuş olan nimetlerden bir kısmını da ailelerine zekât ve sadaka olarak diğer muhtaç kimselere sarf ederler ve insanlığa hizmet etmiş olurlar.."
792 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.