Bu mealimizde uyguladığım metodlar;
1- Rab, takva, uhuvviyet, Allah'ın katı ( indallah) gibi kavramlara yerine göre açıklık getirmek.
Mesela takva kimi yerde insanın özünü, ruhunu korumak manasına gelirken başka yerde, Allah'ın emirlerini çiğnemekten Allah'a eş koşmaktan sakınmak,
dolayısıyle yine özünü korumak manasına gelir. Rabb hem terbiye edici ve yetiştirici manasına gelir. Uluhiyyet, Allah'ın mutlak egemenliği ve mabudiyeti
demektir. Allah'ın katı ise ebedi alem olan ahiret manasına gelir.
2- Mümkün olduğunca kelimesi kelimesine tercüme etmekten kaçındık. Arapça deyim ve benzetmeleri Türkçede o manayı ifade eden başka
bir deyim ve benzetmeyle karşıladık. Mesela! " Onlar aleyine söz hak olmuştur." deyimini "Onların kader mürekkebi kurumuştur."
3- Ayetler arasında mevcut olan ilişki ve münasebetleri ya bir dipnot veya bir parantez ile belirttik. Birbiriyle bağlantısı açık olanlar hariç. Onun için bu meali kopuk kopuk
parçalar olarak değil bütünlüğü ve birliği olan bir kitap olarak okuyabilirsiniz.
4-Arapçada gelecek ile özellikle ahiret ile ilgili kesin olacak filler sanki olmuş gibi telakki edilerek fiil-i mazi ile ifade edilir. İşte Türkçede böyle bir kaide
olmadığı için fiillerdeki zamanlamanın şaşırtıcı olmaması için şeklen mazi olan o fiilleri muzari olarak tercüme ettik. Evet mazi fiili muzari manasına
geldiği gibi dua ve beddua manalarında da kullanılır. "Sallallahu ala Muhammed" ile "Katelehumullah" da olduğu gibi.
Fiillerin geçmiş veya gelecek ile ilgilerini ayırt etmek önemli olduğu gibi geniş zaman ile veya geçmiş geniş zaman ile veya gelecek geniş zaman ile ilişkilerini
ayırt etmek önemlidir. Çoğu zamanda fiili-i muzariler ismi fail veya ismi mef'ul ile ifade edilirken fiili mazi de çok az olarak ismi fail ve ismi melul ile ifade edilir
İşte bu zamanlamalar bilinmediği zaman ayet ve cümlelerin akıcılığı kaybolur gider.
5-Kur'an'ın kulaklara hoş gelen güzel bir fonetiği ve seci'li bir yapısı var. Meal yapan kişi mümkün olduğunca Kur'an'ın bu yönüne de ayna olmalı, kulakları
tırmalayan, kopuk , karışık bir üslup kullanmamalı. Biz bu mealimizde manaları bozmamak şartıyle mümkün olduğunca akıcı bir üslup kullandık. Fakat
Kur'an'ın akıcılığı kıyas kabul etmez.
6- Ayetlerin peşpeşe gelişindeki hikmet ve münasebetleri belli ettiğimiz gibi ayet içindeki cümlelerin de birbirileriyle bağlantılarını vurguladık. Çünkü
Kur'an Arapçasında (eski Arapçada) şöyle bir dil mantığı var. Birbiriyle münasebetli iki cümle yan yana getirilir. Bazen "vav" bazen "sümme" bazen " le"
bazen "inne" ile birbirine bağlanır. Bazen de hiçbir edat araya girmez. Dikkat edilirse ikinci cümle birinci cümlenin ya delilidir ya illetidir ya açıklamasıdır ya da istisnasıdır.
İşte meal yapan kişi bu münasebetleri ayırt ederek ikinci cümle delil ise delil olarak illet ise "çünkü" ile açıklama ise "yani" ile istisna ise "meğer" ile ifade etmesi
gereklidir ki okuyucu ayetin ne demek istediğini kavrayabilsin.
Nitekim üstad Bediüzzaman Said Nursi bu çeşit münasebetlerle ilgili İşaret'ül İcaz adlı tefsiri yazmıştır.
7- Bu mealimizde Ebu Ubeyde'nin Mecaz'ül Kur'an'ı,Nesefi, Celaleyn, Elmalılı Hamdi Yazır, İbn-i Kesir, Fethül Kadir, İlahiyet Fakültesinin meali (heyet)
Süleyman Ateş hocanın meali, Ali Arslan hocanın tefsiri, M. Abduh'un Tefsir-u Cüz-ü Amme'si, Risale-i Nur ve Ömer Nasuhi Bilmen'den istifade ettim. Allah hepsinden razı olsun.
Ayrıca yardımlarından dolayı İsmail Acarkan Dücane Cündioğlu'na teşekkür ederim.