Biz Mustafa Kemal'in Türkiye'sine yürekten bağlıyız. Zira biz ikbalini Katar'da, Kuveyt'te, Suudi ailesinde ve bilumum Anadolu düşmanlarının kucağında arayanlardan değiliz.
Kafalarında millet mefhumu olmayanların milli güvenlikten bahsetmesi trajikomik bir vakıadır. Onların kafasında millet yok, ümmet var. Kafasında millet olmayanın milli güvenlik diye bir derdi olabilir mi? Elbette olamaz. Milli güvenliği dert eden biziz. Zira biz millet mefhumuna inananlardanız. Ta Oğuz Kağan'dan, Bumin Kağan' dan, Bilge Kağan' dan beri millet diyoruz. Milletimizin emsalsiz önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e milli duygularla bağlıyız.
Atatürk düşmanları tarihten bahis açtıklarında bin yıllık tarihimiz retoriğini kullanırlar. Zira onların tarihi Türklerin Müslümanlaşma tarihi ile başlıyor.
Atatürk'e düşmanlığın bir diğer sebebi de aslında Türk kimliğine düşmanlıktır. Atatürk düşmanlarının Türk kimliği yerine ümmet kimliği yandaşı oldukları malumdur. Onlar Türklüğü günah görecek kadar bu ulusa yabancıdırlar. Zira onlar ümmet kimliği altında Araplaşmayı ve böylece daha iyi Müslüman olmayı savunurlar. Onlara göre Araplığa ait ne varsa İslam'ındır. O halde Araplaşmak Müslümanlaşmaktır.
Gecekondularda yaşayan milyonlarca insan varken saraylarda, villalarda, rezidanslarda yaşayıp sonra da namaz kılanlara yazıklar olsun...
Asgari ücretle geçinmeye çalışıp yarı aç yarı tok yaşayan milyonlarca insan varken tıka basa yiyen, içen ve adı duyulmamış yiyecek, içecek ve meyvelerle beslenen ama sonra da kalkıp namaz kılanlara yazıklar olsun...
İşe gitmek için saatlerce araç bekleyen, toplu taşımda itiş kakış bir vaziyette seyahat etmek zorunda kalan milyonlar varken, son derece lüks araçlarla ve koruma ordusuyla, fiyaka satarak oradan oraya gezen ama sonra da kalkıp namaz kılanlara yazıklar olsun...
2015 yılı Mart ayında Afganistan'ın Kabil kentinde yaşanan feci hadiseyi anımsayalım. Ferhunde adlı genç bir Afgan kadın önce linç edildi, sonra cesedi yakıldı. Ne idi Ferhunde'nin suçu?
Ferhunde bir ilahiyat öğrencisi idi. Bir türbenin önünde muska yazan yobaza müdahale edip bunun İslam'a ve Kur'an'a aykırı olduğunu
Akıl sahibi herkes anlamadığım şeyi neden okuyayım ki, sorusunu sorar.
Bu soruyu sordurmamak sözde ulemanın birincil gündem maddeleri arasında yer almıştır. Peki, ne yapacaklar da insanları bu soruyu sormaktan alıkoyacaklar? Yahut şöyle diyelim; ne yapacaklar da insanların aklına böyle bir soru sormak gelmeyecek?
Şunu yaptılar ve hala da yapıyorlar:
Kur'an bir devrim manifestosu değil tılsımlı sözler topluluğudur. Kur'an'daki sözleri tekrarlamak o sözlerin tılsımın dan istifade sağlar. Ne denli tekrar ederseniz o denli yarar sağlarsınız. Şu işiniz için şu sureyi şu kadar kere tekrar edin, bu işiniz için de bu sureyi tekrar edin.
Böylece insanları Kur'an'ın bir yaşam kitabı değil de tılsım, gizem ve büyü kitabı olduğuna ikna ettiler. Bu yolda bir yığın rivayet uydurdular. Bu rivayetleri başta Hazreti Peygamber'e daha sonra sahabilere, daha sonra da evliya dedikleri bir kısım zevata nispet ettiler.
Gün geldi şifa ayetleri adıyla kitap yazıp Kur'an'ı pazarladılar. Yüz binlerce kitap basıp cahil müritlerine sattılar. Paralarını alıp onları söğüşlediler.
Her hastalık için bir veya birkaç ayeti okuma merasimi icat ettiler. Hatta işi cinsel rahatsızlıklar için ayet okuyup cinsel organa üflemeye kadar bile vardırdılar.
Ne büyük bir utanmazlıktır ki şifa ayetleri diye kitap yazanlar kendileri hasta olduklarında ayet okumadılar da hastaneye koşup doktorlara teslim oldular.
Asgari ücretle geçinmeye çalışıp yarı aç yarı tok yaşayan milyonlarca insan varken tıka basa yiyen, içen ve adı duyulmamış yiyecek, içecek ve meyvelerle beslenen ama sonra da kalkıp namaz kılanlara yazıklar olsun…
Ne acı ki, Kur’an bugün de geçmişteki gibi siyasi çıkar ve maddi menfaat için pervasızca kullanılmaktadır. Ağızlarından Kur’an’ı düşürmeyen sözde ulema ve meşayih ile sözde muhafazakar kanaat önderlerinin hiçbirinin maddi manada mütevazı bir yaşamı yoktur. Hepsi varsıllık içinde yüzmekte, lüks konutlarda, saraylarda, yalılarda, villalarda ikamet etmekte, son model lüks araçlarla seyahat etmekte, en pahalı kıyafetlerle giyinmektedirler. Bu halleriyle yoksullara vaaz vermeye de hayasızca devam etmektedirler.
Bazı kimseler asri olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı, İslam’ın kâfirlere esir olmasını istemek değilde nedir?