19. yüzyılın ortalarında Avrupa'nın en geri kalmış iki ülkesinden biri Çarlık Rusya'sı, diğeri ise
Osmanlı imparatorluğu idi. O dönemin ünlü bir düşünürü, bu iki ülkenin geleceğe yönelik durumlarını
bilimselliğe vurarak şu kıyaslamada bulunmaktaydı: "Rusya muhtemelen gelişme sürecine girecek ve
içinde bulunduğu atalet'ten sıyrılabilecektir; fakat Osmanlı İmparatorluğu için böyle bir ihtimal söz
konusu olamaz; çünkü, Osmanlı Kur'an'a bağlıdır." Tarihi gelişme göstermiştir ki, bu sözlerde
"kehanet" değil, gerçek yatmaktaydı. Nitekim, bilindiği gibi Rusya, 20. yüzyılda yeryüzünün iki
"Süper Devletinden biri kertesine erişmiş, Osmanlı Devleti ise, bütün reform çabalarına rağmen,
Kur'an'a saplanmışlık nedeniyle, yok olup gitmiştir. Atatürk'ün yarattığı Cumhuriyet, Kur'an rehberliği
yerine, akıl rehberliğine dayalı olduğu içindir ki, yeryüzünde mevcut bütün İslam ülkelerinin önüne
geçmiş, siyasal ve sosyal alanlarda uygarlık sürecine girmiş ve işte bugün Avrupa Birliği'ne üye olma
şansına erişmiştir. Bu örnek, bir kez daha şu gerçeği ortaya vurmuştur ki, Kur'an'a dayalı olarak hiçbir
toplum için siyasal, sosyal, ekonomik ve daha doğrusu fikirsel ve bilimsel yönde gelişme olasılığı
yoktur. Nitekim, l400 yıllık İslam tarihi bunun böyle olduğunun kanıtıdır. Birçok yayınımızda
değindiğimiz gibi, her ne kadar iki yüzyıl gibi kısa sürelik bir İslam uygarlığından söz edilirse de, bu
uygarlık Kur'an'dan kaynaklanmış değildir; Eski Yunan bilimlerinden kaynaklanmış ve bu kaynaklardan
koptuğu an son bulmuştur.