Üç Uzun Öykü

Kurbanı Beslemek

Kenzaburo Oe

Kurbanı Beslemek Sözleri ve Alıntıları

Kurbanı Beslemek sözleri ve alıntılarını, Kurbanı Beslemek kitap alıntılarını, Kurbanı Beslemek en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Böyle fırtınalı bir geceydi; babası ona “İnsanların yaşamı, karanlıklardan çıkarak bir süre bir mum ışığı çevresinde toplandıktan sonra, herkesin kendi karanlıklarına dönüp yok olmasından ibarettir,” demişti.
Canavar düdüğüyle uyarılan insanların, bakışlarıyla izledikleri bir ambulans geçerken, genellikle yüzlerde okunan, yüce bir ağırbaşlılık ifadesidir; benim beynimin bir gizli köşesinde ara sıra şöyle bir düşünce ortaya çıkıyordu: Japonların o ünlü gizemli gülmeleri, görünüşe karşın, gerçek değildi ve bu, yalnızca yaygın, ama yanlış bir kanıydı.
Reklam
“Bugün için ben yalnızca ‘şimdiki zaman’ın alanında yaşıyorum; en azından bilinçsiz olarak. Zamanı geriye getirme makinesiyle geçmişe yolculuk yapma oyununun kuralını biliyor musun? Hayır mı? Peki öyleyse, dinle! On bin yıl önceki dünyaya gitmiş bir adam düşün: O dünyada bu adam hiçbir şey yapamaz, iz bırakacak hiçbir şey. Çünkü bir yandan, on bin yıl öncesinin gerçek ‘zamanı’nda yoktur; öte yandan, iz bırakacak herhangi bir şey yapmış olsa, o dünyanın son on bin yıllık tüm tarihi bundan ötürü elbette çok önemsiz derecede, ama yine de kesin olarak değişmiş olacaktır. Ben, şimdiki ‘zaman’da yaşamadığım için, burada, arkamda en ufak bir iz bırakmaya hakkım yok.”
Bir ilkyaz günü öğleye doğru, saunadan çıktıktan sonra duş yaptığı sırada, önünde dikilen esmer tenli tanımadığı bir adamı görünce aklı adamakıllı karıştı. Aynanın üstünü kaplamış olan buğunun kuşkusuz bunda bir rolü olmuştu, ama tanımadığı o adam kendisiydi. Aynayı dolduran görüntüyü ayrıntılarıyla inceleyince, birçok zihinsel bozukluk belirtisini hiç kuşku duymadan saptadı. Ama bu kez kendisini tümüyle saracağa benzeyen ve giderek daha çok sıkıştıran bu deliliği kendisiyle paylaşacak artık ne oğlu ne de babası vardı. Onun için geriye kalan tek özgürlük, bu deliliğe tek başına göğüs germekti.
... karısının söylediğine göre, annesi babasını ‘öteki’ diyerek anmıştı. ‘Öteki’…; The Man… Bu, şişkonun aklına bir İngiliz ozanın bir savaş şiirinden bir bölümü getirmişti. Şiirde ‘man’ sözcüğündeki ‘m’ büyük harfle yazılmıştı. Bir anımsamadan daha çok, her ânın var olması söz konusuydu. Tıpkı ‘arı toprak’ mezhebinin İlâhilerinin müteveffa büyükannesinin ruhunda, ömür boyu yaşaması gibi, bu şiir de bir dua benzeri onun ruhunun ve bedeninin ayrılmaz parçası olmuştu. Ona göre, ‘öteki’nin savaşın en civcivli zamanında Çinli dostlarının art arda öldüklerini öğrendiği sırada yalvarmasını anlatıyordu. “The voice of Man: O, teach us to outgrow our madness.” Eğer bu ses— “Ne olur, bize deliliğimizden kurtulmayı öğret”—‘öteki’nin sesiyse, diyordu şişko, ‘bizim deliliğimiz’ aynı zamanda onun ve benim deliliğimdi. Şimdiye kadar, bu dizeleri bir dua gibi mırıldandığında ‘bizim deliliğimiz’ şişkoya göre her zaman onun ve oğlu Eeyore’nin deliliğiydi. Ama şimdi artık bu iki sözcük yalnızca ‘öteki’ ve kendisi için geçerliydi; başka kimse için değil. ‘Öteki’ o kerpiç odasındaki berber koltuğunda yığılı ağır kitlesiyle gözleri kapalı, kulakları tıkalı durumda, durmadan bu duayı yinelemişti: “Lütfen, ona ve bana, delilikten nasıl kurtulacağımızı öğret.”
256 öğeden 321 ile 256 arasındakiler gösteriliyor.