Kollarını göğsünde kavuşturup, finn’in kuş mavisi gözlerinin içine bakarak bu günlerde hiçbir şeye vakti kalmadığını söylemişti.
“ bir de bana sar” demişti Finn.
Annemi kahretmişti bu.
Hayat giderek daralan bir tünel gibiydi.Doğduğunda tünel kocaman oluyordu.Bir gün öldüğün zaman tünel tamamen daralıp kapanmış oluyordu.Kendini bir sürü tercih içine sıkıştırmış sonrada tünelin altında ezilip kalmış kalmış buluyordun…
“Bilmiyor musun? İşin sırrı bu. Her zaman hayal ettiğin gibi biri olduğundan emin olursan ve etrafında yalnızca insanların en iyilerine yer verirsen ertesi gün öleceğini bilsen bile bu umrunda olmaz.”
Hayat giderek daralan bir tünel gibiydi. İnsan ilk doğduğunda tünel kocaman oluyordu. İstediğin her şey olabilirdin o zaman sanki. Sonra doğduğun anda belki yarı yarıya küçülüyordu tünel. Erkek doğduysan anne olamayacağın kesinleşmiş oluyordu ve manikürcü ya da anaokulu öğretmeni olman da pek muhtemel değildi. Sonra büyümeye başlıyordun ve yaptığın her şey bu tüneli biraz daha daraltıyordu. Ağaca tırmanırken kolunu kırdığında bir beyzbol atıcısı olmayı listeden elemiş oluyordun. Matematik sınavlarından kaldıysan bilimadamı olma hayallerinin hepsini çöpe atabilirdin. O kadar basit. Bu böylece yıllar boyunca devam ediyordu, sonunda o tünelin içinde sıkışıp kalana dek. Belki bir fırıncı, kütüphaneci ya da barmen oluyordun sonunda. Ya da bir muhasebeci. Orada kalakalıyordun. Bir gün öldüğün zaman tünel artık tamamen daralıp kapanmış oluyordu. Kendini bir sürü tercihle sıkıştırmış, sonunda tünelin altında ezilip kalmış oluyordun.