Özal, Kürtlerle arasında gönül bağı kurmayı nasıl becerdi? O değil miydi, 8. maddeli Terörle Mücadele Yasası’nın altında imzası olan? “Sansür ve Sürgün Kararnamesi”ni çıkartan? Olağanüstü hal” onun başbakanlığında başlamadı mı? Köy ve mezralardan “göç” olayının mimarı da kendisi değil mi?
Evet öyleydi.
Peki o zaman bu “gönül bağı” nasıl oluştu?
Belki de işin püf noktası... Özal, Güneydoğu’da sorun çözülmeden ekonomiyi de, demokrasiyi de düze çıkarmanın uzak ihtimal olduğunu görmüştü. Çözüm birçok faktörün yanı sıra bir de Kürt insanını kazanmaktan, Türk ile Kürt’ün kardeşliğini sağlam kazığa bağlamaktan geçiyordu. Özal bu niyetinin içtenlikli olduğunu bölge insanına gösterdi, daha doğru deyişle hissettirdi. Bunun için siyasal cesaret sergiledi. Kürt sözcüğünü ilk kez açıkça ifade eden başbakan oldu. Liberal bir tavır takındı. Güneydoğu ve Kürt sorunuyla ilgili olarak –federasyon dahil– her şeyin serbestçe tartışılması gerektiğini belirtmekten kaçınmadı.
Yalnız çakı gibiydiler. Her emirden sonra
tekmil verip, topukları üstünde dönerek söyleneni yaptıktan sonra tekrar
geliyor, avazları çıktığı kadar bağırarak tekmil veriyorlardı.
Aklıma yaşar Kemal'in ''zilli Kurt'u'' geld,Üç dört yıl önce ki bir yazımda kısaca yazmıştım. Söyle anlatır zilli kurdu:
''Zilli Kurt'' adı şuradan geliyor; kurtlar Anadolu da bir koyun damına girdiler mi, bir tanesini yemez,hepsinin boğazını sıkar.kurdun ağzının değdiği koyun yaşamaz. Bir gece de bütün bir köyün koyununu yok edebilir. Kurt çeker gider... Köylüler atlara binip kurdun ardından giderler, silahsız, köpeklerle.Köpekler öldürmesin diye, Köpeklerin boyunlarındaki tohtları çıkarırlar. Kurdu yakaladıktan sonra fiske vurmazlar. Boğazına sağlam bir kirişle zil takarlar.Kurt ne koyuna yaklaşabilir, ne köye...Acından ölür. işte bunu yaşamımla birleştirdim.Çok iş yaptım ben otuz kırk kadar... Adana'da zilli kurt oldum, sosyalistlikten dolayı. Türkiye dünyanın en ağır faşizmini yaşadı. Herkes sanıyor ki iki parti oldu. demokrasi geldi ... Benim '' zilli kurt'ta anlatacağım. Hükümete aykırı düşüncede olanların çektikleri... Tam zilli kurt yaşamıydı.O işe giriyorum, on gün sonra polis geliyor, çıkarılıyorum. Öteki işe giriyorum, jandarma geliyor, çıkarılıyorum. Birde insanları öyle şartlıyorlar ki...En korkuncu da beni o , beni işe almaya korkuyor herkes... bana düşüncelerimden dolayı çok çektirdiler. düşüncelerimden dolayı zilli kurt oldum.
Konuşanı çok ama düşüneni az bir Türkiye de yaşıyoruz.
Konuşan Türkiye ama''düşünen Türkiye'' değil!
Torna tezgahında çıkmış gibi ''tek tip'' düşünenin ağır bastığı bir Türkiye bu. Farklı düşüneni, Aykırı düşüneni sevmeyen bir Türkiye bu. Herkesin ''devlet gibi''düşünmesini isteyen bir Türkiye bu. Herkesin ''kendisi gibi'' düşünmesini isteyen insanların yaşadığı bir Türkiye bu.Farklılıktan korkan, farklılığın renk ve yaratıcılık olduğundan habersiz bir Türkiye'de yaşıyoruz hala.Düşüncenin karşısına düşünceyle değil küfürle,sopayla,cezayla çıkılıyor bu ülke de hala.
“Tam elli altı hafta boyunca Galatarasay Lisesi’nin önünde çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir grup insan, kayıp çocuklarını bulamadıklarını sokaktan geçen bazı başka insanlara anlatmak istediler. Ben bu eyleme elli altı hafta boyunca katıldım. Oturma sırasında tek bir çıtın çıkmadığını biliyorum. Polisin orada oturanlara bildiri dağıttığına,