"Hayatımı yazan kader kalemi her an döndürüluyor baykuş gibi uğursuzluk resmi çizmekten bıktım; kafamı ve kalbimi ikna edemeyen işlerle boğuşmaktan usandım, duvarda ki resmin karanlık yaydığına inanmaktan boş ve serseri vakitlerde cansız bir heyhula gibi pelte bedenimi taşımaktan aynı merdivenden aynı pis kokuyu duyarak aynı koğuşa çıkmaktan aynı telaştan aynı kirden tozdan çamurdan derinleşen iğrenç kokudan mavi boşluktan yağlı giysilerden parmaklarimi pişiren postaldan usandım aynı yüzü sonsuz kez okumaktan aynı yolu izlemekten aynı suyu geçip aynı günahı binlerce defa yinelemekten aynı yanlış yoldan dönmekten yüzü yaralı boynunda zil siyah bir ite yakalanmaktan azat edildiğimi sandığım yerde tutulmaktan bu kırılgan seslerden bu uğultudan tanrım bu uğultudan uğul..." diyor kitap. Yani demem o ki, zor bir kitap! Öyle çayın yanında on tane alıntı yapıp 1-2 saatte bittiğine bakmayın! Sadık hocayı tanıma şerefine erenlerdenim çok şükür. Inşallah tekrar tekrar görmek, sohbetine nail olmak nasip olsun inşallah. Sadık hocayı tanıyanlar nasıl şiir gibi konuştuğunu bilir , o ordan Eminönünde bir kahveci varya der senin burnuna Mehmet efendi kokusu gelir öyle bir adam... Öyle bir betimler ki kendini o kahveyi içiyor, o kokuyu aliyor bulursun.
Kitap kısacık bir öykü kitabı konusu şudur diyebileceğim bir kelime gelmiyor dilime. Ama o kadar hayatın içinden, o kadar tanıdık bir özlem, o kadar tanıdık bir pişmanlık, o kadar gündelik bir acıyla yazmış ki , insan o kendini o acıyı cekerken buluyor.
Durup düşünmek için, uzaklara dalıp gitmek için okuyun derim.