Duygusal acının üzerini alkol, uyuşturucu, yemek, seks, ilişkiler, para, iş, birinin bakımını üstlenmek, kumar, yasak ilişkiler, din, kaos, alışveriş, planlama, mükemmeliyetçilik, sürekli değişim ve internet gibi birçok şeyle kapatabiliriz.
Acıyı bir daha yüzeye çıkamayacağı kadar derinlere ittiğimizi sanırız ama birden, görünüşte masum bir yorum öfke krizi geçirmemize ya da göz yaşlarına boğulmamıza sebep olur.
Bugün cesaret hakkında duyduğumuz birçok şey insanın sevilebilirliği,popülerliği ve bir konfor ve statü seviyesini koruma yetisiyle ilgili kişisel korkularını kamufle eden,şişirilmiş ve boş retoriktir.Bizim ihtiyacımız olan başarısızlığı,hayal kırıklığını ve pişmanlığı göze alıp bunlara katlanmanın nasıl bir şey olduğunu göstermeye istekli insanlardır.
"Ama kalp kırıklığı nefesimizi keser, kayıp ve özlem hisleriyse yataktan kalkmayı imkansız bir göreve dönüştürebilir. Güvenmeyi ve kendimizi sevginin kollarına bırakmayı öğrenmek bize imkansız gelebilir."
İster az ister çok sevin, sevmek kırılgan olmaktır. Herhangi bir şeyi severseniz kalbiniz kesinlikle yara alacak, hatta belki kırılacaktır. Kalbinize el değmesin istiyorsanız onu kimseye, hatta bir hayvana bile vermemelisiniz. Kalbinizi hobilerle, küçük lükslerle pamuklara sarın; bütün gönül işlerinden kaçın. Kalbinizi bencilliğinizin yarattığı bir kutuya ya da tabuta kilitleyin. Ama kalbiniz o güvenli, karanlık, kıpırtısız, havasız kutudayken değişecektir. Kırılmayacaktır; kırılmaz, içine girilmez, ıslah edilemez bir şeye dönüşecektir. Sevmek kırılgan olmaktır.