(Spoiler içerir)
Bunca yıl geçmesine rağmen en çok okunan yazarlar listesinde Sabahattin Ali’nin hala yer almasının nedenini, bu kitabı okuduktan sonra anladım. Kalemi o kadar ustalıkla kullanıyor ki kızmamız gereken karakteri severken buluyoruz kendimizi. Yusuf’u ilk başta kafamızda, güçlünün karşısında, köylüleri savunan, dürüst, iyi niyetli olarak etiketliyoruz. Ama daha sonra Ali’ye karşı dürüst olmadığını, dostunun öldürülmesine rağmen bu güçlü karakterin bir şey yapmadığını görüyoruz. Ekmeğini taştan çıkaran bir delikanlı olmak yerine bir baltaya sap olamayıp, elinde büyütüp kardeşi gibi gördüğü Muazzez’i isteme cesaretini gösteremeyip kaçırarak evlenmesine şaşırıyoruz. Ve tüm bunlara rağmen kitabın sonunda “Yazık oldu Yusuf’a!” diyoruz.
Yusuf’un hayat hikayesini okurken aslında 1930’ların kırsal yaşamına; devlet yöneticilerinin, zenginlerin ve ezilen köylülerin dramına şahit oluyoruz. 14 Haziran 1937’de aile hayatı ve askerlik aleyhinde olduğu için toplatılan bu kitapta Sabahattin Ali’nin kendi yaşamında deneyimlediği çevreye uyum sağlayamamaktan kaynaklanan yalnızlık hissini hissediyoruz. Satır aralarına gizlenmiş toplumsal çürümeyle karşılaşıyoruz. Sadece bir kitap okumuyoruz, bir döneme tanık oluyoruz. Kalemine sağlık Sabahattin Ali.