Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Lacan ve Postfeminizm

Elizabeth Wright

Lacan ve Postfeminizm Sözleri ve Alıntıları

Lacan ve Postfeminizm sözleri ve alıntılarını, Lacan ve Postfeminizm kitap alıntılarını, Lacan ve Postfeminizm en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Postfeminizme getirilen tanımların ço­ ğu, büyük bir ciddiyetle terimin ne demek olmadığıyla işe başlarlar: Yani feminizm, geçmiş anlamında “post” olmuştur. Oysa postfeminizm daha çok, feminizmin strate­ jik hamlelerinden biriyle ilgilidir:
Postfeminizmin başlangıcında, postmo- dernizmin özneyi dağınık ve istikrarsız olarak kavrayışının feminizme ne kazandı­ racağını değerlendirme niyeti vardır.
Reklam
Freud’un durmaksızın ka­dının ne olduğunu sorgulamasında ve Lacan’ın yanlış anlaşılan cinsel kimlik edin­me kuramında, kadınsı olanın tamamen fallik olan tarafından belirlenmediği ve bu yüzden kadının erkekten daha bir özne ol­duğu öngörüsü vardır.
Lacan’ın bu kuramına göre, göz sadece bir duyu or­ ganı değil, aynı zamanda bir haz organıdır. İzleme dürtüsüne tabi olmalarından, im­gesel fantezi ile simgesel olanın talepleri, Öteki’nin arzusu arasındaki çatışmaya ka­ tılmalarından dolayı bütün nesneler için bir “göz ve bakış diyalektiği” (“göz” sim­ gesel düzene kısılıp kalmıştır, “bakış” ise narsisist bir fantezinin peşinden koşar) söz konusudur.
Erkek tarafında kendini fallusla tanım­lama, yani insanın kendisini yasakları be­lirleyen efendi olarak görme eğilimi mev­cuttur. Ancak tarihin belli bir anında ger­çek etkileri olduysa da bu, bir duruştan başka bir şey değildir. Tümel önerme bü­tün erkeklerin fallik fonksiyona tabi oldu­ğunu, yani simgesel kastrasyona tabi oldu­ğunu söyler.
Lacan, 1950’lerin başında, cinslere dair ilk kuramında Freud’u izleyerek cinslerin ayırt edilmesini sağlayan bir işaret olarak fallusa odaklanmış; erkeğin ona sahip olmayı, ka­ dının da o olmayı istediğini düşünmüştür.
Reklam
Freud’a göre, cinsel farklılığın kökenin­ de, erkek ve dişi organları arasındaki ana­ tomik farklılıkların, varlık ve yokluk te­rimleriyle ifade edildiğinde kazandığı an­lam vardı. Sonuçta hiçbir cinsel kimlik tam değildi: Kadınlar “penis kıskançlı­ ğımdan, erkekler ise ‘kastrasyon anksiyetesi”nden muzdaripti.
Psikanalize yönelik feminist tepki de, her zaman dişilik ve dişil cinsiyet sorunla­rına dönerek, biyoloji ve kültür kutapları arasında tedirgin biçimde gidip gelerek bu rotayı izledi. Sorun hep şuydu: Freudcu söylem evreninde, cinsel farklılık ne biyo­ lojik bir fazlaya indirgenebiliyor ne de tü­müyle toplumsal pratiklerle kuruluyordu.
Freud, penis kıs­kançlığına, Oidipus ve kastrasyon komp­lekslerine bağlılığı yüzünden; Lacan ise, Freud’u yeniden okurken, fallusun merke­ziliğini ve babalığın simgesel işlevini vurgu­ladığı için hep eleştirilmiştir. Birçok femi­nist, seçkin çalışmalar ortaya koyduklan halde, Lacan’ın zorluğu şüphe götürmeyen metinleriyle uğraşma zahmetine bile katlan­mazken, her ikisine de yönelik bu temel suçlamalan tekrarlamakla yetinmektedirler.
Mitchell’a gö­re, Freud’un bilinçdışı ve cinsel farklılıklar­la ilgili kuramlan, cinsel arzunun patriyarkal iktidar ilişkilerini yeniden üretmek için nasıl kanalize edildiğini, kadınların patriyarkalliğe nasıl maruz kaldığını gösterir. Böylece psikanaliz, kadınların tahakküme uğramasına karşı kolektif bir siyasal hareke­te uygun bir zemin yaratabilecek, ideolojik analiz açısından yararlı bir araç haline gelir.
36 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.