Trende işlenen bir cinayeti anlatsa da Doğu Ekspresinde Cinayet gibi bir tren (yol) hikayesi beklemiyor okuyucuyu. Yaşlı bir kadın, tren yolculuğu sırasında yanlarından geçen trende işlenen bir cinayete tanık olur ancak gördüklerini anlattığı kimse ona inanmak istemez, bir tek kişi dışında: Christie'nin iki baş karakterinden biri olan Jane Marple. Fahri dedektifimiz Marple akla gelmeyecek bir yol izleyerek izleyerek cinayetin adım adım izini sürer.
Agatha Christie'nin romanlarında sıklıkla kullandığı izlekler, unsurlar var. Bir malikane (canına yandığımın İngilteresinde hiç mi varoşlarda cinayet işlenmez?), her biri potansiyel katil adayı aile fertleri, hizmetçiler... Bu romana da klasik bir Agatha Christie romanı diyebiliriz bu anlamda. Hele de yazarın külliyatına hakim olanlar için katilin kimliği (spoiler vermemek için adlı adınca belirtmiyorum), cinayetin işleniş şekli de hiç mi hiç şaşırtmıyor. Henüz tüm kitaplarının yarısınıa bile erişememiş bir okur olarak benzer kurguda en az üç Christie romanı sayabilirim bir çırpıda.
Bir çok okur tarafından On Küçük Zenci ve Doğu Ekspresinde Cinayet'in hemen ardından en iyi Christie romanlarından biri olarak gösterilse de her bir örgüde özgün, ezber bozan bir anlatı bekleyen bir okur olarak ben aynı kanıda değilim. Akıcı mı? evet akıcı. Tempo, merak unsurları tatmin edici mi? Evet yeterince. Ama özgün değil. Bu yüzden çok daha zevk aldığım başka Christie romanları okuduğumu söyleyebilirim.