"Nedir töresi sevdanın bilmem? ilk kez sevdalanıyorum çünkü. Lâkin yüreğimin gizini olduğu gibi aşikâr etmek isterim.
Dilerim ki sevdam kadar sözüm de doğru ve temiz olsun. Sana sevdalandım Muradhan.
Günlerce gözüm uyku tutmadı, söz tutmadı dudaklarım. Yaptığım her işe hayal bulaştı, düş bulaştı.
Çoğu kez anlamadım hayalde miyim? düşte miyim? Toprağa düşen ilk tohum gibi, sabi bedenime düşen ilk sevda bu. Yüreğimin ilk cemresi. Bu yüzden ne töresini bilirim sevdanın, ne de hukukunu. Bildiğim sevdamın kendisidir. Bedenim içinde ikinci bir can gibi kımıldanıp durur. Lâkin bilemem sevdam sana mıdır? suretine mi? Belki de her ikisi de tutar birbirini etle tırnak gibi.
"Bilirim dilin laldir, lâkin aşikâr et bana yüreğini." Selvihan'ın bu sözü üzre Muradhan dedi ki,
yedi sesiyle birden, yedi sesiyle gür ve delikanlı:
"Sen bir Bey kızısın, ben bir oba uşağı, dünyadaki yerimiz birbirin tutmaz. Mezhebimiz bir değildir, nikâhımız tutmaz. Ben bir göçerim, sense bir dağlı, mekânımız tutmaz. Ben bir lalim, sense bir bülbül, kelamımız tutmaz."
Birbirinden güzel masalların anlatıldığı. Aşıklık geleneği ve tarihte yolculuk imkanı sağlayan bir kitap. Dili oldukça sade. Karakter betimlemeleri ve kahramanların psikolojik durumlarını anlatması çok güzel.
Özellikle son bölümü beğendim. Bir padişahın (Fatih Sultan Mehmet'in babasının) ölümü ardından yaşanan olayları anlatan bu bölümde yazar okuyucuya karakterlerin yerine kendilerini koyabilme fırsatını vermiş.
Anlatsam inanmazlar oğul, masal derler, Masala inanmazlar,
masalı yalnızca dinlerler, sanki hakikati bilirmiş gibi,
sanki hakikatin sırrına ermiş gibi,
masala inanmayan gerçeğe inanır mı?