"Kendi anlam arayışını bağnaz bir öncü gibi sevdiğine dayatan kişi onu ancak köleliğe yaklaştırır, özgürlüğe değil. Evet özgürlüğü olmayanın 'anlamı'da olmaz 'anlamı' olmayanın mutluluğu da olmaz."
"Bazen kafamızdaki karmaşayı gidermeden yaşamaya devam edemeyiz ; bazen gidersek bile devam edemeyiz. Hayat kafamızın içindeki midir? Dışındaki mi? Çoğu zaman bilemeyiz. "
Ama sen mutluluğu haz almak olarak düşünürsen bir müddet sonra haz peşinde koşan bir zavalıya dönüşürsün. Zavallı diyorum, çünkü insan vücudu hazzı depolayamadığından, sürekli olarak bu duyguyu tekrarlama ihtiyacı duyacak, haz almak yaşamının anlamına dönüşecek. Haz almadığın her an -ki bu yaşamının büyük bir kısmına tekabül edecek- hayat sana boş ve anlamsız gelecek. Daha fazla haz dolu bir yaşam sürmek için çiğneyemeyeceğin ilke, ihlal etmeyeceğin kural kalmayacak. Zaten insanlık, haz arayışındaki bu kontrolden çıkma halini önlemek, frenlemek için toplumsal yaşamı dinle, ideolojiyle, felsefeyle veya hukukla düzenlemek zorunda kalmadı mı? Beynimizin haz alma isteği sınırsızdır. Biz bu isteği inançlarımız, ilkelerimiz, Ya da kurallarımızla sınırlamaya çalışıyoruz sadece. Yani bizim dışavuran davranışlarımız din, ideoloji veya hukuk süzgecinden geçirdiğimiz düşünsel faaliyetlerimizin bir sonucu değil mi nihayetinde? Tabii ki benim kast ettiğim şey haz alma isteğimizin özgür bırakılması değil, hayatın anlamını arama isteğinin özgür bırakılmasıdır.