Kolera Günlerinde Aşk, uzun bir süre hiç açılmadan ve yarım bırakılmış bir şekilde kitaplığımda durmuştu. Yarım kalmış bir kitaba yeniden başlamakta hep çok zorlanmışımdır. Ancak, Kolera Günlerinde Aşk'ı yarım bırakışımın üstüne, bir aşkı ve bir okulun yarısını tükettim. Araya giren zamanın ve yaşanmışlığın yeterliliğini hissettiğimde tekrar başladım kitaba.
Bazı kitaplar; önünden fark etmeden geçtiğimiz veya menüde gözümüzün hiç çarpmadığı ya da çevremizde dikkatimizi hiç çekmemiş olan, ama fark ettiğimiz an da özlem ve yakınlık hissettiğimiz şeylere çok benziyor. Nietzsche Ağladığında kitabı da bende bu etkiyi yaratmıştı.
Kolera Günlerinde Aşk'ı yarım bıraktığım veya geç okuduğum için hiç pişman olmadım. Ama bitirdiğim için ara ara pişmanlık yaşadığım oluyor, çünkü karakterlerini çok özlüyorum.
Bir insanın bir insanı 51 yıl 9 ay 4 gün beklemesi, koleranın belirtilerine benzerlik gösteren ama ruha sirayet eden bir 'aşk hastalığı'. Florentino Ariza'nın kavramakta zorlandığımız bir aşkla, bunca zaman beklemesi gerçekliğin ötesinde gelse de, içinde içinize işleyecek ve kendinizi bulabileceğiniz bir çok duygu ve tepkiyi barındırıyor.
Bir aşkın, bir hayatın birçok başka tasviri var ve yazar, karakterler üzerinden bu tasvirleri çok güzel sunmuş bize. Florentino Ariza, Fermina Daza, Doktor Juvenal Urbino ve bu karakterlerin hayatlarına değen diğer karakterler... Hepsinin hayatla ve aşkla olan ilişkisi farklı ve hepsi büyülü bir masal ve aynı zamanda büyüsüz bir gerçeklik.