Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin. Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir; asrîleşmek, yani maskaralaşmak, gâvurlaşmak. Kırk yıllık Kâni'nin Yâni olamayacağı, Türk'ün akl-ı selimi için bedahetlerin bedaheti; bir medeniyettin başka bir medeniyete istihale edemeyeceği Danilevsky'den beri bir kaziyye-i muhkeme
Toktamış Ateş gibi "salih" ve "sahih" bir kemaliste tahammül edemeyenler, ellerine fırsat geçse bize ne yapmazlar acaba?
İstiklal Mahkemelerini yeniden ihdas edip, darağaçlarını kurarlar mı, kurarlar...
Geçen gün kitapçıya girdim, Ferit Edgü'ün bir romanını alacağım. "Eylül'ün Ortasında Bir Yazdı kitabı var mı?" diye sordum.
"O yok" dedi tezgâhtar bayan, "Ama yaz'la ilgili başka bir kitap verebilirim. Gel de çatlama.
Dersin ki gömlek satıyor, "Pantolon uyduramadık gömlek verelim" hesabı.
Kızım ben ne aradığımı çok iyi biliyorum, sen ne sattığını biliyor musun bakalım?
Başka bir tezgâhtar kardeşiniz de, bir gün, "Dostoyevski'nin yeni romanı'nı satmaya kalkmıştı da, elimden bir kaza çıkmadan zorlukla uzaklaşmıştım oradan. Neler neler...
Çağdaşlaşmak neden Hıristiyan Batı’nın putlarına perestiş olsun?
Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkâr etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak değil mi?
Hadi "Millet olarak okumuyoruz", okumaktan korkuyoruz, biliyoruz ki okuyunca başımız beladan kurtulmayacak; üstelik, bu maaşlarla hangi kitaba para yatıracaksın, zor...
Ama, "fert olarak" da okumuyoruz ki... İşi "okuma"yla olanlar da okumuyor.