"-Yeniçeri, Hıristiyan çocuklarından olur!.. Sen ebâ an ced, yani bütün ceddin itibariyle türk ve müslümansın! Belki rastlamamışsındır. Her sene Rumeli'de bir Osmanlı heyeti hıristiyan muhitleri dolaşarak yirmi âileden bir çocuk toplayıp İstanbul'a getirir. Bunlara "devşirme" denilir. Bu çocuk toplamanın da bir çok şartları vardır. Muayyen bir yaştan küçük veya büyük olmayacak, âilenin tek çocuğu bulunmayacak... vs. Sonra onlar, Anadolu'da müslüman bir âilenin yanında birkaç sene bakılıp büyütülürler. Türkçe öğrenir, müslüman örf ve âdetlerini benimser, sonra belli bir yaşa gelince de askerlik sanatını öğrenmek üzere kışlaya alınırlar. Biz hepimiz böyleyiz. Allah'ın takdiri ile hıristiyan bir ana-babadan Dünya'ya geldiğimiz hâlde bize İslâmiyet ile şereflenmek nasip oldu. Doğup büyüdüğümüz yerleri müslümanlaştırmak için ruhumuzda tuğyan hâlinde (taşkın) bir arzu vardır. Biz, Osmanlı ordusunun bir sınıfıyız. Sen, bu sınıfa giremezsin, amma akıncı olabilirsin!..
Hatırlayınız, Fâtih Hazretleri de tasavvuf yolunda ilerlemek istemiş, fakat ileri görüşlü bir âlim olan Akşemseddin hazretleri:
"-Sen bu devlete lâzımsın!.. Tasavvuf yolunda ilerleyenlerin bu vâdideki meşgûliyetten aldıkları zevk, taht üzerinde oturmaktan alınacak zevkten üstündür. Bu zevki tadarsan, Padişah olmanın zevki gözünden düşer. Halbuki sen, padişah olarak Müslümanlar'a hizmet etmek hususunda müstesnâ kaabiliyetlere sahipsin. Bu kaabiliyetleri, cihad vâdisinde kullanman, ümmet hesabına daha büyük bir kazanç olacaktır!.." diyerek O'na mâni olmuştu."