Bir de yaşam yolunda tuhaf bir yürüme biçimimiz vardı: bir ayak Fransa'da, öteki orada. Parçaları birbirinden ayrılmış küçük kuklalar. Aşırı hızlı büyümüş, zamanından önce yaşlanmış çocuklara benziyorduk. Üzerinde kendimi görmek istemedigim bir ayna tutuyorlardı bana. Farklı olmak istemiyordum. Yüzlerinde bir bıçak yarası görüyordum. Sürgünün ikiye böldüklerinin bıçak yarası.
Ben bu kadınlar için savaşıyorum, hakları olabilsin diye, evet, özgür ve güçlü olsunlar diye, onlar için mücadele ediyorum, onların yaşamları için, bana ne olursa olsun, ben bir hiçim, bunun bir önemi yok artık.
Bu ilk yolculuktu, anavatana ilk dönüş, kökene ilk iniş. Bir iniş mi, yoksa bir düşüş mü, bilemiyorum. Az kalsın aklımı kaçıracaktım. Kimliğimin üzerinde kaydım. Düştüm.
"Yaşamımın sonuna dek şu üç sözcüğü tekrarlayan o zavallı annenin mırıldanışını hala duyuyorum : plastik bir sandalet....Her biri kendi sözcüğünü,acı sözcüğünü,işkence sözcüğünü,haksızlık sözcüğünü tekrarlayan tüm annelerin mırıldanışını duyuyorum......."