Bütün Zweig kitapları gibi etkileyici psikolojik tahliller barındırmaktadır.
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig II. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmiştir. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir.
Kitap, Ferdinand’ın postacıdan bir mektubu teslim almasıyla başlar.
Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür...
Kısa, bir günde bitebilecek, akıcı ve daha çok diyalog tekniği ile yazılmış sevdiğim bir eser oldu.