Bugün iş saatleriyle boş zaman giderek iç içe
girdikçe ve yaşamımızın her anı boyunca bizden
üretken olmamiz istendikçe, iş günündeki
ayrımlar yok olmaktadır. Elinizdeki akıllı
telefonlarla aslında hic bir zaman işin dışına
çıkamıyorsunuz veya mesai dışı çalışmış
oluyorsunuz. Dahasi sayıları giderek artan bir
grup insan icin sürekli erisilebilir olmak,sadece
is saatleriyle ile bos zaman arasindaki sınırları
muglaklastirmakla kalmayip geceleri ve uykuyu
da kemiriyor.Her an her saat e-postalarini
kontrol edebiliyor, ayakkabi satin alabiliyor,
güncel gelismeleri takip edebiliyor veya porno
sitelerine girebiliyorsunuz.Degere el konma
süreci,yaşamımızın her anini kuşatma
eğilimindedir. Asla uyumayan küresel bir sistem
icinde üretip tüketmekteyiz. Neoliberalizmin
durmak bilmeyen ritmi altinda, Jonathan
Crary'nin söyledigi gibi "zamandan mahrum bırakılmaktayız”.
Önderlerin eline çok fazla yetki vermek veya halkın çok fazla güce sahip olması, çok fazla baskıya ve rızaya başvurmak, gizliliğin veya şeffaflığın aşırı olması felaketle sonuçlanacaktır. işin püf noktası doğru denge yani ölçü meselesidir.
İktidarın toplumsal ilişkiler üzerinde egemence kullanım dozu arttıkça, finansal kaynaklara ve mülkiyete sahip elitlere çeşitli faydalar ve ayrıcalıklar sağlayan çeşitli mekanizmalar da (bir diğer deyişle yolsuzluk da) artar...
Spinoza'nın tanımıyla güvenlik, içinden belirsizliğin alındığı umuttur, aldığımız keyfin gelecekte de devam edeceğine duyduğumuz güvendir. Güvenlik korkuyu yenen şeydir.
Kolektif kararları destekleyebilecek süreçlere ve yapılara daha çok odaklanmak zorundayız. Egemenliğe bu şekilde karşı çıkmak analizimiz için önümüze temel bir görev koymaktadır. Çoğunluğun nasıl karar vereceğini ve efendiler olmadan kendilerini yöneteceğini keşfetmek.