Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatihin Deruni Tarihi

Mehemmed Bin Murad Han El Muzaffer Daima

Nezihe Araz

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
1467
İstanbul'a musallat olan büyük veba salgınında şehir dışında bir köye çekilmiş bir müderris Efdal Zade'nin derslerini bırakmayarak haftada dört gün medreseye gelmesi, Fatih'i ona karşı minnettar bırakmış ve "Sen vazifeni yaptın, ben de bana düşeni yaparım." diye onu taltif etmişti. Hükümdar ilim aşkını ömrünün sonuna kadar hiç kaybetmemiş, bir imparatordan daha çok bir etüdyan olarak yaşamayı sevmiştir.
İslam'ın Aslanı Hz. Ali
Bir muharebede, öldürmek üzere altına aldığı bir düşman askeri, hiçbir şey yapamayacağını anlayınca Hz. Ali'nin yüzüne tükürmüştü. O anda, Hz. Ali'nin havaya kalkmış kılıçlı kolu boşlukta kaldı, sonra yavaş yavaş yanına doğru indi, düşmanının üzerinden kalkarak: "Artık seni öldüremem." dedi. Tarihlerin ittifakla teyit ettikleri bu vaka üzerinde ehemmiyetle durup düşünmek lâzımdır! Hz. Ali'nin, Büyük bir şaşkınlıkla hâlâ yerde yatmakta olan zavallım muharibe verdiği izahat bütün bir müslümanlığın ne olduğunu iki cümle ile beyana yetecek kadar mühimdir: "Artık seni öldüremem, zira seni ben, fisebilillâh cihad yolunda öldürüyordum, yüzüme tükürerek bana hakaret ettin, şimdi seni öldürsem kendim için öldürmüş olacağım, bunu yapamam, seni azad ediyorum!" Azatlı münkirin o anda müslüman olmasına sebep olan bu söz, prensip davasının bizzat yaşayarak nasıl müdafaa edildiğinin çok canlı bir ifadesinden başka bir şey değildir.
Reklam
El Muzaffer Daima!
Fatih, yeryüzünün en büyük Müslüman-Türk hükümdarı sıfatı ile ve bütün maddi ve manevi zaferlerinin kazandırdığı imtiyazla, devlet ve milleti namına fermanlarının altına tuğla bağlarken imzasını "Mehemmed bin Murad Hân El Muzaffer Daima" diye atardı. Burada taziz ettiği yine kendi şahsı değil daima muzaffer görmek istediği devlet ve milleti idi.
Formül şarktadır; şark hikmeti verir, garp, tecrübeci zihniyeti ile formülü çözer, hikmeti tefsir eder. Böylece şark ve garp birbirinden ayrı tutulamayan ve ayrı yaşayamayacak olan, ancak birbirine ikmal ve itmam eden iki kuvvettir ki, devrinde, İskender'e verilen vazife bu iki kuvvet arasında köprülük etmekten ibaretti.
Düşünelim ki İskender'in kurduğu imparatorluk kendinden sonra hemen kumandanları arasında paylaştırılmıştı. Timur'un ki ise hemen arkasından torunları arasında bölünmüş, Napolyon'un imparatorluğu daha kendi sağlığında, güneş altında kar gibi erimiştir. Fakat Fatih'in icraatı Osmanlı Devleti'nin bir cihan imparatorluğu olarak asırlarca dünya tarihinde parlak bir yer işgal etmesini ve müslüman Osmanlı saltanatının dünya sanat ve fikir tarihinde ehemmiyetli bir yer almasını sağlamıştır.
Akşemseddin
"Benim bu zata hürmetim ihtiyarsızdır. Diğer şeyhler benim yanıma geldikçe elleri titrer. Benim de Akşemseddin'i görünce ellerim titrer." Böyle söylemekte haklıydı; çünkü Akşemseddin ile arasındaki münasebet müstesna bir muhabbeti ve sadece fikrini esaslar üzerine kurulmamıştı. Onları kısaca bir hoca-talebi olarak nazarı itibare almak yanlış olmasa bile çok eksik olur. Burada doğru olan mürşid-mürid tabirlerini kullanmaktadır. Meseleyi böyle ele almanın, başka münasebetlerden çok farklı ve onlarla mukayese edilmeyecek hususiyetleri vardır. Çünkü, mürşid dediğimiz dini ve mistik karakterli mürebbî ana,baba,muallim gibi, bir insanın yetişmesine tesir eden kimselerin hiçbirine benzemez. O, bunların "cümlesinin yekûnuna ve ilâveten bambakşa elemanlara muadildir."
Reklam
1444
Genç şehzade daha o zamanlarda, dünyanın en mükemmel kafasına ve en kuvvetli kılıcına malik olmak mecburiyetinde olduğunu biliyordu. Aynı zamanda yalnız kendisi değil cümle âlemi de buna inandırması icap ettiğini hissediyordu. Zira, daha sonraki icraatında kafasının şöhreti ve kuvveti, ona kılıcının şöhreti ve kuvveti kadar lâzım olacaktı.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.