''Müslümanlar değildi İslam'ı yücelten, büyük kılan; tersine İslam'dı müslümanları yücelten. Ama ne zaman ki, İslam onlar için bilinçle izlenen bir hayat programı olmaktan çıkıp da bir alışkanlık haline geldi, işte o zaman uygarlıklarının temelinde yatan yaratıcı dinamizm de yok olup yerini uyuşukluğa, kısırlığa ve kültürel yozlaşmaya bıraktı.''
Bize ölümden sonraki hayata inanmayı öğreten felsefeciler ve peygamberler değildir; onların bütün yaptığı, insanlık kadar eski fıtrî bir kavrayışa biçim ve manevî içerik kazandırmaktır.
Batı'nın İslam hakkında bugün duyup düşündüğü şeyler,haçlı seferleri sırasında oluşan izlenimlerden ,daha teknik bir deyimle dalgalanmalardan kaynaklanmaktadır.
Haçlı seferlerinin yol açtığı yıkım, sadece silahlı bir çatışma olmakla sınırlı değildi. Bu yıkım, her şeyden önce ve her şeyden çok entelektüel bir yıkımdı; İslam öğreti ve ideallerini bilerek çarpıtmak, yanlış yorumlamak yoluyla İslam dünyası hakkında batılı zihinlerde yol açılan entelektüel bir zehirlenme...
Bir zamanlar büyüktük ve bizi büyük kılan da İslam'dı fakat ne zaman ki Allâh-u Azîmüşşân'ın bizleri hangi amaçlar için seçtiğini unuttuk, işte o zaman tepeden aşağı düşmeye başladık.
Bu tarikatın batınî töreleri kafamda yavaş yavaş şekillenmeye başlayan İslâm'ın asli görüntüsüne pek uygun görünmüyordu. Okuduğum kitaplar, bu tür batınî unsurları Müslüman çevrelere İslam dışı kaynaklardan sızdığı yolundaki şüphelerimi daha da pekiştirdi. Kendilerine Sufi denen Müslüman mistiklerin geliştirdiği kuramlar, İslam Peygamberi'nin mesajına bütünüyle yabancı çileci kavramlar ve uygulamalarla kendini gösteren Gnostik, Hint ve hatta Hristiyan mistisizminin izlerini taşıyordu.
...çünkü kader, içimizden doğan, içimizde kımıldayan ve bizi alıp götürüp sürükleyecek, bize nüfûz edecek ve içimizde yerleşecek olan şeylerin bir muhâsalasıdır.