6 hikayeden oluşan bu kitabın en uzun öyküsü kitaba da ismini veren "Melek Sanmıştım Şeytanı" dır. 1900lerin ilk çeyreğinde yazılan bu hikâyeler hala o kadar olası ki, sanki aradan 100sene geçmemiş, günümüzde cereyan ediyor gibi...
Aradan yüz sene geçmesine rağmen yol alamamış olmak, yermizde saydığımızı görmek ziyadesiyle üzücü.
Yazarın sade üslubu ve kaleminin akıcılığı onu okumayı kolay kılıyor.
Okuyacak olanlara keyifli okumalar.
Kitap 6 hikayeden oluşmaktadır. Sırasıyla melek sanmıştım şeytanı, Allah gönlüne göre versin, misafir, dağların şenliği, ahlak humması ve asansör.
Melek sanmıştım şeytanı hikayesinin konusu karısını aldatan bir koca hakkında. Allah gönlüne göre versin hikayesi zengin bir adamın ihtiyacı olan insanların ondan para istemesiyle alakalı. Misafir hikayesi başka bir şehirde yaşayan ailenin para bulmak umuduyla İstanbul'a gelmesi ve 19 gün boyunca bir akrabalarında kalması ile alakalı. Dağların şenliği bir adamın ayıları sevmesini konu alıyor. Ahlak humması birbirini aldatan karı koca hakkında. Son hikaye asansör ise çirkin bir kızın acı dolu hayatını anlatıyor.
Kitabı çok sevdiğim söylenemez ve bence hikayeler alelacele bitirilmiş ve biraz yarım kalmış gibiydi. Ama yinede okuduğuma pişman değilim çünkü hikayelerin vermeye çalıştığı mesajlar hoşuma gitti.
Böyle başa gelen şeylerde aile içine yabancı döl katan kadınların günahlarını lanetlerken, döllerini aile dışına bırakan babaların suçlarını niçin düşünmemeli? Sonunda ikisinin de yaptıkları aynı şey değil mi?