Kes nîne ji 'eşqê bê eser bit
Mumkin ku ji zewqê bê xeber bit
Herkes bi qiyasê hîmmeta xwe
Dê serfi biket îradeta xwe
Lê ekserê 'amiyan nezan in
Nefsa xwe ji bo xwe ra nizanin
aşk nasıldı Mem deli miydi Zin'e?
Beko, kara bir diken miydi aşka?
Botan böyle bir aşk gördümü bir daha?
Hadi xalo, al bir yudum daha kaçak çay..
anlat bize Mem'i, Zin'i..
Ne qabılê hemlê dax û derdan,
Ne naîlê seyrê baxê werdan.
Ne dağlamaların derdini yüklenmeye kabiliyeti vardı,
Ne de güller bahçesini
seyretmekle nasibi vardı...
Şeyhimizin 400 yıl önceki idealine, atalarımızın ülkesinden geçecek bir yol göstermektense ölmeyi göze aldığını anlatan Ksenefon'un bahsettiği şerefe ulaşmalıyız. Bunlarla yaşadığımız hayat, bizim ne birey olarak ne toplum olarak hak ettiğimiz bir şey değil. Kendine tapan bir toplum, her utancı daha çok olduğu için erdeme dönüştüren güruh, pirinç ve çocuk hırsızları bizim hiçbir ilkemizi, değerimizi etkilemeyecek kadar hayatımızın dışında kalmalı. Bunun yolu okumaktan, kendimizi tanımaktan ve potansiyelimizi anlamaktan geçer. Okuyalım
“Gerçi yanmak yönünden de benim gibisin sen.
Fakat sohbet yönünden benim gibi değilsin.
Eğer sen de benim gibi konuşsaydın;
Benim gönlüm de fazla yanmazdı…”