Batı Trakyada zulüm gören müslüman Türkler bir yolunu bulup Türkiye'ye kaçmaktadır. Meriç nehrinden Türkiye'ye kaçan bir alienin hikayesi anlatılıyor romanda. Bu naçış esnasında ailenin gelini olan Rumeysa denize düşmüş ve orada can vermiştir. Ailenin Rumeysa dışındaki diğer fertleri Türkiye'ye ulaşır, fakat yaşam tarzını hayli değişmiş, hayallerinin çok dışında bulurlar ve alışmakta zorluk çekerler.
Kutaptan bir cümle:
"Bahar her kalpte büyülü bir dünya oluşturur."
Bu dünyada hiçbir şey sonsuza kadar aynı kalmıyordu. Tam ve devamlı mutluluk yoktu. Günün birinde hadiseler insanı insafsızca yakalıyor, yaşamı didik didik ediyordu.
Lise yıllarımda Siyah Zambak ve Merve kitabını okuduğum Dr. Sevim Asımgil’in (ö. 2018) bu eseri de kütüphanedeydi ancak okuma şansını bulamamıştım. Akşamları yorulduğum zamanlarda okuma fırsatı yakalamak suretiyle bitirmek de şükür nasip oldu.
Esere gelecek olursak, eğer bu kitabı okuyacaksanız önyargılarınızdan soyutlanmış olmanız gerekir. Çünkü kitap yanlış anlamadıysam 80’li yılların sonlarına doğru kaleme alınmış. Çünkü o dönemlerde şu anda Yunanistan sınırları içerisinde yer alan Batı Trakya Türklerine yapılan asilime zulmü neticesinde bir çok Türk aile doğduğu toprakları terk ederek ana vatana sığınıyorlardı. Dolayısıyla romanı okurken o zamanın gözlüğüyle olayların kurgulandığını ve diyalogların oluşturulduğunu bilmek gerekiyor. Zaten yazar da Gümülcine (Yunanistan) doğumlu olduğu için ve belli bir süre sonra Türkiye’ye yerleştiği için bir bakıma Batı Trakya’daki Türkiye ve Türkiye Müslümanları algısı nasıldı, Türkiye’ye gelindiğinde neyle karşılaşıldı onu resmetmeye çalışmış romanında. Bu yüzden günümüz penceresinden baktığımızda Müslümanların bile yadırgayacağı, yok artık diyeceği zihniyet ya da ifadelerle karşılaşıldığında şaşırılmaması gerektiği kanaatindeyim.
Hikaye ve kurgu olarak zayıf da kalsa dönemin algısını yansıtması açısından bir yeri olduğunu söylemek mümkün.