En Eski Meriç'in Gelini kitaplarını, en eski Meriç'in Gelini sözleri ve alıntılarını, en eski Meriç'in Gelini yazarlarını, en eski Meriç'in Gelini yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Muhteşemm bir Kitap. Sonunda hiçkıra hıçkıra ağladım. Gerçek bir hikaye olması da ayrı bir güzel. Herkese tavsiye ederim. Başlarda biraz sıkıcı olabilir ama sonraya doğru güzel ve sürükleyici oluyor.
-Hatırın kalmasın mitço. Dedi gayet tatlı bir sesle. Peygamber efendimiz sav. Söyle buyurmuştur. "İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumanda ne mutlu kumandan ve onu alacak asker ne güzel askerdir." Bu sebepten müslümanlar bu şehri fethetmenin kutsal bir görev olduğuna inandılar. İlk önce 654'te Araplar, şehri bir kaç kez kuşatsalarda olumlu sonuç alamadılar. Türklere kısmetmiş... Kendilerine iman nasip olacak kim bilir kaç kişi vardı.
Mitço, son cümlenin manasını anlamamıştı fakat gene iman kelimesi geçtiğini aklında tuttu. Kaşlarını çattı. Öfke yine üstüne çullanmıştı, şakaklarında ki damarlar şişmiş ve mor bir renk almıştı. Sesi dişlerinin arasından yılan ıslığına benzer çıktı
-yani bu işte sizlerin imanınızla oldu demek...
Uzun baktı Ömer efendi mitço ya, şeytan gibi çalışıyordu adamın aklı
-evet
-nedir vre bu iman dediğiniz şey, İstanbul tam 28 kere kuşatıldı, sonra siz imanlıların eline geçti!?
Lise yıllarımda Siyah Zambak ve Merve kitabını okuduğum Dr. Sevim Asımgil’in (ö. 2018) bu eseri de kütüphanedeydi ancak okuma şansını bulamamıştım. Akşamları yorulduğum zamanlarda okuma fırsatı yakalamak suretiyle bitirmek de şükür nasip oldu.
Esere gelecek olursak, eğer bu kitabı okuyacaksanız önyargılarınızdan soyutlanmış olmanız gerekir. Çünkü kitap yanlış anlamadıysam 80’li yılların sonlarına doğru kaleme alınmış. Çünkü o dönemlerde şu anda Yunanistan sınırları içerisinde yer alan Batı Trakya Türklerine yapılan asilime zulmü neticesinde bir çok Türk aile doğduğu toprakları terk ederek ana vatana sığınıyorlardı. Dolayısıyla romanı okurken o zamanın gözlüğüyle olayların kurgulandığını ve diyalogların oluşturulduğunu bilmek gerekiyor. Zaten yazar da Gümülcine (Yunanistan) doğumlu olduğu için ve belli bir süre sonra Türkiye’ye yerleştiği için bir bakıma Batı Trakya’daki Türkiye ve Türkiye Müslümanları algısı nasıldı, Türkiye’ye gelindiğinde neyle karşılaşıldı onu resmetmeye çalışmış romanında. Bu yüzden günümüz penceresinden baktığımızda Müslümanların bile yadırgayacağı, yok artık diyeceği zihniyet ya da ifadelerle karşılaşıldığında şaşırılmaması gerektiği kanaatindeyim.
Hikaye ve kurgu olarak zayıf da kalsa dönemin algısını yansıtması açısından bir yeri olduğunu söylemek mümkün.
Bu dünyada hiçbir şey sonsuza kadar aynı kalmıyordu. Tam ve devamlı mutluluk yoktu. Günün birinde hadiseler insanı insafsızca yakalıyor, yaşamı didik didik ediyordu.
Batı Trakyada zulüm gören müslüman Türkler bir yolunu bulup Türkiye'ye kaçmaktadır. Meriç nehrinden Türkiye'ye kaçan bir alienin hikayesi anlatılıyor romanda. Bu naçış esnasında ailenin gelini olan Rumeysa denize düşmüş ve orada can vermiştir. Ailenin Rumeysa dışındaki diğer fertleri Türkiye'ye ulaşır, fakat yaşam tarzını hayli değişmiş, hayallerinin çok dışında bulurlar ve alışmakta zorluk çekerler.
Kutaptan bir cümle:
"Bahar her kalpte büyülü bir dünya oluşturur."