Yol bitip tükenmek bilmiyordu. Kırk yıl önce Afrika'ya yaptığı bir yolculukta rastladığı Etiyopyalı bilgenin sözleri geldi aklına: "Aşk büyük yürüyüşçülerin işidir." Şimdi bu sözün ne kadar doğru olduğunu anlıyordu. Sevgiliye doğru yürüyordu ve her adım doğaötesi bir felaket gibi tüketiyordu onu.
Kitabın ne kadar kötü olduğu hakkında bir sürü not aldım ama yazmakla uğraşmaktan dahi üşendim. Nasıl olabilir arkadaş? Yani nasıl bir roman bu kadar çelişkili gidişat ve sonuç taşıyabilir?
Karakterlerin ani duygu değişimi, inançların bir anda yok edilmesi, doğal olmayan durumlar karşısındaki tepkisizlik... ilginç derecede kötü bir roman. Daha hakaretamiz cümleler dahi kullandım aslında ama yeri değil.
Akıcı ve sade bir anlatıma sahip. Aşk meşk olaylarına pek katlanamam ama bu ilginç bir konuyu işliyor. Şimdinin modern Türk erkeklerinin "aşk" diye adlandırdıkları şey aslında "hapsetme" olduğu için biraz ona benzettim.
-Erkeklerin, kızların bakireliğinden söz ediş biçimleri benim aklımı karıştırmıştır her zaman. Avcılar duvarlarına yabandomuzu kafaları ve yüzülmüş ceylan derileri asar. Siz de duvarlarınıza bakireler asmalıydınız!
-Erotizm saçmalıktır, Matmazel; ama insanın ondan kendini yoksun bırakması çok daha saçmadır.