Metafiziğe Giriş

Ahmet Cevizci

Metafiziğe Giriş Gönderileri

Metafiziğe Giriş kitaplarını, Metafiziğe Giriş sözleri ve alıntılarını, Metafiziğe Giriş yazarlarını, Metafiziğe Giriş yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
400 syf.
·
Puan vermedi
Metafiziğe Giriş
Metafiziğe Giriş
Ahmet Cevizci
Ahmet Cevizci
Ahmet Cevizci’nin farklı kaynaklardan derleyerek oluşturduğu bu eser, felsefenin en temel disiplini olsa da nedense çok fazla anlaşılamayan metafiziğin doğasını, kapsamını, tanımlamalarını, öne sürdüğü problemleri ve yöntemlerini derinlemesine inceleyen bir kaynak olarak öne çıkıyor. Metafizik, felsefenin en karmaşık ve derin
Metafiziğe Giriş
Metafiziğe GirişAhmet Cevizci · Say Yayınları · 201651 okunma
Sayılar gerçek midirler, yoksa onların sadece soyutlamalar olarak mı betimlenmeleri gerekir? Bir adamın boyu, acaba o adamın kendisinin bir gerçeklik olduğu anlamda bir gerçeklik midir, yoksa, tözsel varlıktan ziyade, yalnızca daha somut olan bir şeyin bir görünüşü veya başka bir şeye yüklenmiş olma dışında varolamayan salt bir nitelik midir?
Reklam
Birçok metafizikçi, ne mekânın ne de zamanın nihaî olarak gerçek olabileceğini öne sürmüştür. Zamansal ve mekânsal yüklemler sadece görünüşlere uygulanabilir; gerçeklik, ya da gerçek olan zamanın başından sonuna devam etmez, o mekânın koşullarına da tâbi değildir. Bu görüşlerin kökleri Platon’da ve onun da ötesinde Elealı filozoflar Parmenides ve, hareketle ilgili birtakım para­doksların sahibi olan Zenon’da bulunmak durumundadır. Platon İdeaları, gerçek mekânları hiçbir yerde olmayan ezelî-ebedî nesneler olarak tasarlamıştı. Aym şekilde, Hıristiyanlık da, Tanrı’yı ezelî-ebedî olarak varolan ve evrenin her parçasında mevcut olan olarak düşündü. Tanrı zaman ve mekân içinde olmayıp, zaman ve mekânın kaynağıydı. Zaman ve mekân içinde yer alan her ne ise, onlarla sınırlanmış olur, çünkü bir mekân başka bir mekânı dışta bırakır ve bir arada varolan hiçbir iki zaman yoktur. Oysa, Tanrı tanım gereği sonsuz bir varlıktır ve dolayısıyla da, zamandışında ve mekândan ayrı olarak varolmalıdır.
Sayfa 51
Geriye, şimdilik doğayı tinin dünyasının aynı anda antitezi ve önbelirtisi olarak gören Hegelce benimsenen görünüşte alışılma­dık görüşten söz etmek kalıyor. Doğa, onu özde cansız bir orga­nizma olarak görmek büyük bir yanlış olsa bile, tin için aşılacak bir malzeme temin etmek üzere varolmalıydı. İnsanların organik olanı inorganik olana indirgemek yerine, İkincinin, kendisi de zih­nin dünyası tarafından sergilenen rasyonel yapının önsezisini su­nan birincilere işaret ettiğini görmeleri gerekir. Hegel’in New­ton ve John Dalton gibi, kendilerini ispatlamış bilim adamlarını küçümserken, onlara karşı Alman yazarı Goethe gibi amatör bi­lim adamlarını onaylaması, kendisinin doğa felsefesini ciddiye almayı zorlaştırmaktadır. Hâl böyle olmakla birlikte, onun doğa felsefesi, doğanın baştan sona yasaya tâbi olduğunu düşünürken, bilim adamınm ona zihin tarafından tam anlamıyla nüfiiz edil­diğini önceden varsaydığına dair kanıtlamaya ek olarak, başka bir­takım ilginç noktalar daha ihtiva eder. Bu görüşleri tam ve gereği gibi anlayabilmek için, bununla birlikte, Hegel’in sistemini bir bütün olarak anlama zorunluluğu bulunmaktadır.
Sayfa 50
Descartes’ın, bu hayattaki yakın ilişkilerine rağmen, zihnin gerçekte bedenden ayrı olduğu inancı, onun cogito argümanına duyduğu güvenden kaynaklanıyordu. O, bedenin varoluşundan şüphe etmenin mümkün (kesin olan tek şey onun bir bedene sahip olduğuna ilişkin deneyimiydi, ama bu bir yanılsama da olabi­lirdi), fakat kuşku duyma fiilinin bizatihi kendisi zihinsel olduğu için, zihnin varoluşundan şüphe etmenin imkânsız olduğuna inanıyordu. Zihnin varolduğu, bilincin dolayımsız tanıklığından dolayı, açıktı; ama bedenin varolduğu, onun açık ve seçik ideler öğretisi ve aldatmayan bir Tann’nın varoluşunu kanıtlama teşeb­büsü de dahil olmak üzere, incelikle işlenmiş bir kanıtlamaya ih­tiyaç duymaktaydı. Descartes, zihin bağlamında hakikaten ayıncı olanı gözler önüne sermek için, bundan ayrı olarak, oldukça geniş kapsamlı Platonik türden argümanlara başvurur. O, duyum ve imgelemin sadece zihin-beden kompleksine gönderimde bulunul­duğu takdirde anlaşılabileceğini kabul ediyordu, ama saf akılla irâdenin fiillerinin (onun düşüncesi, burada 5. yüzyılın büyük Hıristiyan düşünürü Aziz Augustinus’tan etkilenmişti) ken­dinde olduğu şekliyle zihnin bir parçası olduğunu iddia etti. Des­cartes ruhun ölümsüzlüğüne ilişkin olarak, felsefî bir kanıta sa­hip bulunduğu iddiasında olmadı -bu, onun görüşüne göre, vahye duyulan inanca bağlıydı- ama teorisinin, zihnin ayn varoluşunu kanıtlamak suretiyle, ruhun ölümsüzlüğü öğretisine giden yolu hazırladığını düşündü.
Sayfa 40
Nedensel kanıtın modern taraftarları bu itirazı, eşdeğerliğin, kavramla varolanın eşdeğerliği değil de, kavramların bir eşdeğer - liği olduğunu söyleyerek karşılamaya çalıştılar; zorunlu bir varlığın varoluşu daha önce kanıtın birinci bölümünde gösterilir, kanıtın ikinci bölümündeki eşdeğerlik ise, zorunlu varlık kav­ramıyla Tanrı kavramı
Sayfa 36
Reklam
40 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.