"Hak belki de farklı biçimde tecelli edecek, yol başka bir hânede, başka bir meydanda, başka kitaplarla gönüllere ulaşacaktı; tekkeler artık yoktu ama mektepler vardı; şeyhler, mürşitler gayrı mevcut değildiler fakat hocalar duruyordu yerlerinde; dervişler de yoktular lâkin talebeler vardı. Bak Mevlevîhâne mektep olmuştu, değişen neydi ki ikisinde de insan yetiştirilirdi. Üstelik Rabbim, babasından aldığı eğitim hilatını kızına giydirmişti. Aşk-ı Hak nesillerden nesillere böyle akıp gidecekti artık."
"Artık öğle yemeği yenilirdi. Kuşluk ve akşam olmak üzere iki vakit yemek yiyen biz Türkler de devlet dâirelerinin saatle mesâi yapmaları sebebiyle üç vakit yemeye başlamıştı"
"Diğerlerinin kılık kıyafetleri de pek farklı değildi doğrusu; tamamının üzerlerinde el örmesi kaba yünden kazaklar ve hırkalar vardı, bunlar da eski, yıpranmış ve çoğu basit kumaş parçalarıyla yamanmıştı. ... Koskoca vilâyette lise eğitimini tamamlayabilecek on altı genç kalmıştı; bunlardan da bir tanesi sol bacağını bırakmıştı Yunan'ı kovalarken. ... Tam arkama dönüp şöyle güzel bir besmele yazarak işe başlamayı düşündüğüm anda arkada ne tahtanın ne de tahtaya yazacak bir bulunduğunu fark ettim. Zaten çocukların önünde de kitap ve defter namına hiçbir şey yoktu."
"İşte ben de öyle dediğim için buradayım, elimizde bir [Türk] ocağımız kaldı onu tüttürelim istiyorum. Genç yetiştirmeliyiz Âliciğim, Türk gençliği perişan durumda, Türklüklerinin bile farkında değiller."