Yüzümde buruk bir tebessüm, yazarın kaleminden okuduğum ilk eseri olan Cüret'in Oğuz'u ve Gül'ü ile karşılaştım Mevsim Normalleri'nde. Kestane Ağacı adlı öyküsünde birden çıktılar karşıma. Hem özlemişlik hem haykırarak ağlama isteği. Bu defa tek bir hayata tanık olmuyor okur zira içerisinde yirmi bir öykü var. Sevdiği adamın bir başka kadına aşık olduğunu bilerek çatıya çıkan kızın gözyaşları, hayatı fazla ciddiye alarak yaşayan insanların farkındalığı, Gül'ün seçim şansı verilmeden itildiği hayata ve tutunacak tek dalının Oğuz oluşuna, evin baskıcı kurallarına, istismar edilen çocuklara, vapurun tıklım tıklım doluluğundan kaçan adamın kavun kokusu ile yürüyüşüne, henüz yazılmamış öykünün tanınan karakterlerine...
İnsanoğlunun hayatından, tanıdık simalarından, belki bizden ya da çevremizden, aşina olunan suretlere ve duygulara parmak basıyor Neslihan Önderoğlu. Kabuk bağlamamış yaraya tuz basar gibi, iç çektiren, âh olan öyküler... Hiçbir ajitasyon yaratmadan karakterlerinin yaşantısını, düşüncelerini ve içerisinde olduğu çıkmazı tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Öyküleri bu yüzden seviyorum, içten gelen en samimi yanımız gibi hissediyorum. Yazarın kaleminden okuduğum ikinci eser, sırada diğer eserleri var, tavsiyemdir.