Mimarlık: Bir Entelektüel Enerji Alanı

Hülya Yürekli

Oldest Mimarlık: Bir Entelektüel Enerji Alanı Posts

You can find Oldest Mimarlık: Bir Entelektüel Enerji Alanı books, oldest Mimarlık: Bir Entelektüel Enerji Alanı quotes and quotes, oldest Mimarlık: Bir Entelektüel Enerji Alanı authors, oldest Mimarlık: Bir Entelektüel Enerji Alanı reviews and reviews on 1000Kitap.
60'lı ve 70'li yıllarda, sistemin kapalı olduğu varsayıldığından, tasarım yapmak, mevcut kalıpların öğretilmesi ve bu kalıplardan faydalanarak tasarım yapılması şeklindeydi. Oysa ki 80'lerde - bilim felsefesinde ki gelişmelerin de yansıması ile - çoğulcu bir mimarlıktan söz edilmeye başlandığında durum farklılaşmıştır; artık genel geçer kalıplar ve doğrular yoktur, öğrenci tasarım problemini çözerken mümkün olduğu kadar geniş ve kapsamlı düşünmek ve düşündüklerini de kendi düşünce süzgecinden doğru bir şekilde geçirmek zorundadır.
... Bizim bugün geldiğimiz nokta tasarımın bir 'kara kutu' değil, bir 'kara delik' olduğudur. Yani sadece toplanan bilgilerin analizinin girdi olduğu tanımlı bir kara kutu değil, her an her çeşit bilginin girdiği ve girdiği şekliyle kalmayıp, tasarımı yapacak kişinin önceki deneyimleri, düşünme şekli, olaylara bakışı ile değişen, tartışmalar ve etkileşimlerle zenginleşen bir yapılanmadır. Dolayısıyla tasarım girdisinin kontrol edilemeyeceği ve çıktının yani tasarımın nasıl oluştuğunun belli olmadığı büyük bir enerjinin oluşabildiği bir kara deliktir. Bu anlamda düşündüğümüzde, mimari tasarım stüdyosunun bir kurmaca olduğu ve mümkün olduğu kadar evrene açık bir yapılanma sergilemesi gerektirdiğidir. Bu durumda öğretim üyesi de stüdyoda önde giden ve belli bir yolu gösteren konumda değil, daha ziyade arkadan takip ederek yeri geldiğinde uyarılarıyla öğrenciyi yönlendiren bir pozisyonda olmak durumundadır.
Reklam
Mimarlığımız, "üslubu olan bir teknik" olarak görülmüş olmanın, "uygulamalı bir bilim" olarak görülmüş olmanın, "mekan yaratma sanatı" olarak görülmüş olmanın, "bilinir ve öğretilir" olarak görülmüş olmanın sonuçlarını yaşıyor. Mimarlığımız, "insan aklı ve sezgisinin ürünü" olarak görülmemiş olmanın, "modern olamamanın" sonuçlarını yaşıyor. "Bilginin ne olduğunu bilmemenin", "bilgiye ulaşmanın yeni bilgi üretmek değil, bilinen bilgiyi bulabilmek" olarak algılanmasının sonuçlarını yaşıyor. Bilim bildiğini abandone etme çabası içindeyken, mimarlık eski bilgilere(geleneksele) sarılarak, insan aklına yakışır olmaktan çıkıyor. Bilimin karakteri bilgiyi abandone etmek iken, mimarlığın karakteri nasıl olur da bilgiyi dondurmak, geçmişi tekrar etmek olur.
Bütün bu yüzyıllık dönemin ve özellikle Cumhuriyet döneminin mimarlığının genel karakterinin belki pek çok başka sıfatın yanında, esas olarak "bilinçsizlik" olduğu söylenebilir. Bilinçsizlik, "çağdaşlık" ve " modernliği" aynı şey sanmamız sonucunu yaratmaktadır. Çağdaşlık, yalnızca çağda olup bitene karşı gelmemektir, pasif katılımdır. Yeniliği yani çağı oluşturan ve geleceği yaratan ise modernitedir.
2.500 yıl önceki filozoflar insanın hayret etme yeteneğinden yola çıkıyorlar, çünkü hayret etmenin insanın önemli özelliği olduğunu düşünüyorlar. İnsan onsuz olmuyor. Bu sayede insan "alışkanlıklar"ın dışına çıkabiliyor, dünyayı hazır, verildiği gibi kabul etmek yerine -oldubittileri umursamazca benimsemek yerine- gerçeği bulmaya ve anlamaya çalışıyor. Alışkanlıkların akıntısına kapılmanın insana yakışmadığı o zaman da söyleniyor. Bugün söylenen de benzer; her şeyin başı entelektüel merak ve onun getirdiği eleştirel bakış. Onun için bugünün mimarlık dünyasında da, sloganlara, izimlere, akımlara, geleneklere kapılmadan gerçeği aramak ön koşul oluyor. Çünkü 2500 yıl önce olduğu gibi bugün de, insanların ne düşündükleri -ve ne yaptıkları- değil, nasıl düşündükleri önemli. Bugün hayret ve merak edilecek şeylerin sayısının daha da arttığını görebilmek ve aklına daha da çok güvenmek gerekiyor.
Sokrat ders vermiyor, konuşuyor. Kendisine düşen şeyin insanların doğruyu "doğurmasına" yardımcı olmak olduğuna inanıyor. Çünkü gerçek kavrayış insanın içinden gelir, başkaları tarafından öğretilemez. İnsanın içinde kavradığı şeydir gerçek "bilgi". Mimarlık okulundaki tasarım stüdyosunda da artık ders verilmiyor, tasarım teorisinin, stüdyo yöneticisi ile öğrencisi arasındaki konuşma olduğuna inanılıyor. Gerçek bilgi insanın içinde olduğu için onun temeli olarak mantık, yani akıl asıl oluyor. Sokrat " bir kölenin de bir soylu kadar mantığı olabilir" diyor. Stüdyo yöneticisi de bugün, öğrencisinin de mantığı (aklı) olduğunu kabul ediyor. Böylece mimarlık eğitimi stüdyosunda çalışma monolog değil dialog oluyor.
Reklam
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.