Evet, beşer, kamerdeki hali anlamak için ne kadar merak eder ki, biri gidip dönüp haber verse! Hem ne kadar fedakarlık gösterir. Eğer anlasa, ne kadar hayret ve meraka düşer. Halbuki, kamer öyle bir Malikül-Mülkün memleketinde geziyor ki, kamer bir sinek gibi küre-i arzın etrafında pervaz eder; küre-i arz pervane gibi şemsin etrafında uçar. Şems binler lambalar içinde bir lambadır ki, o Malikül-Mülk-i Zülcelalin bir misafirhanesinde mumdarlık eder. İşte, zat-ı Ahmediye (a.s.m.) öyle bir Zat-ı Zülcelalin şuanatını ve acaib-i sanatını ve alem-i bekada hazain-i rahmetini görmüş, gelmiş, beşere söylemiş. İşte, beşer bu zatı kemal-i merak ve hayret ve muhabbetle dinlemezse, ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmetle hareket ettiğini anlarsın.